Cari açık – dış borç nasıl bir tehdit?

Beş yıla yakın bir süredir yazılarım muhtelif mecralarda yayımlanmaktadır. Yeni Şafak’ta yazdığım toplam 3 yılla yakın süre zarfında okuyucularım bilirler; merkeze koyduğum konu “Cari Açık”tır. Sonrasında ise “Öngörülebi

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Beş yıla yakın bir süredir yazılarım muhtelif mecralarda yayımlanmaktadır. Yeni Şafak’ta yazdığım toplam 3 yılla yakın süre zarfında okuyucularım bilirler; merkeze koyduğum konu “Cari Açık”tır. Sonrasında ise “Öngörülebilirlik ve Sürdürülebilirlik” gelir.

Cari açık bir ülkenin her an borçlanarak, her borçlandığında daha fazla faiz ödeyerek, her ödediği borca karşı günün birinde daha yüksek faiz oranları ile karşılaştığı dış borç sarmalına giden yoldur. Tükettiğinden az üreterek, üretim açığını ise yabancıların ürettikleri ile kapatarak kendi sanayisini güçsüz bırakma döngüsüdür.

Eğer paranız rezerv para sayılan paralardansa bu sorun olmaktan çıkabilir. Zira açık verdiğiniz her dönem için matbaadan kâğıt alıp basmanız borucunuzu ödemenize yetecektir. Bu nedenle lafı dönüp dolaşıp G8 ülkelerinden sadece bir ikisi cari fazla veriyor dememelidir.

Verilen her cari açık ilk başlarda sıcak para ile sübvanse edilse de günün sonunda parti bittiğinde geri çıkarken dış borca eklenir gider. İşte gelişmekte olan ülkeler için haksız döngü ve sorun burada başlar:

Gelin bu konuda küresel düzenin nasıl işlediğini, Columbia Üniversitesi hocası Jeffrey D. Sachs’ın henüz yayımlanan (3 Aralık 2021) makalesinde nasıl izah ettiğine bakalım;

“Grup olarak gelişmekte olan ülke borçluları yüksek riskli olarak kabul edilmektedir. Tahvil derecelendirme kuruluşları, sadece fakir oldukları için ülkelere mekanik formülle daha düşük notlar veriyor. Yine de bu algılanan yüksek riskler abartılıyor ve çoğu zaman kendi kendini gerçekleştiren bir kehanete dönüşüyor.”

“Bir hükümet, kamu yatırımlarını finanse etmek için tahvil ihraç ettiğinde, borcunun devlet gelirlerine göre uzun vadeli gidişatının kabul edilebilir olması şartıyla, genellikle tahvillerin bir kısmını veya tamamını vadeleri geldiğinde yeniden finanse etme kabiliyetine güvenir. Hükümet birdenbire vadesi gelen borçları yeniden finanse edemez hale gelirse, muhtemelen temerrüde düşecektir- kötü niyetten veya uzun vadeli iflas nedeniyle değil, eldeki nakit eksikliğinden.”

“Pek çok gelişmekte olan ülke hükümetinin başına gelen de budur. Uluslararası borç verenler (veya derecelendirme kuruluşları), X ülkesinin itibarsız hale geldiğine genellikle ‘keyfi’ bir nedenle inanmaya başlar.

Bu algı, hükümete yeni borç vermenin ‘ani durmasına’ neden olur.

Yeniden finansmana erişimi olmayan hükümet, temerrüde düşmeye zorlanır ve böylece önceki korkuları ‘haklı kılar’.

Hükümet daha sonra genellikle acil finansman için Uluslararası Para Fonu’na başvurur. Hükümetin küresel mali itibarının geri kazanılması tipik olarak yıllar hatta on yıllar alır.”

“Bu nedenle, zengin ülkeler, istisnai politika yanlış yönetimi anları (2008’de ABD hükümeti ve daha sonra ECB tarafından olduğu gibi) dışında, genellikle düşük maliyetle ve likidite azlığı riski çok az olan kendi para birimlerinde borç alırlar. Düşük ve düşük orta gelirli ülkeler ise aksine, yabancı para birimlerinde (çoğunlukla dolar ve avro) borçlanır, olağanüstü yüksek faiz oranları öder ve ani duruşlara maruz kalır.”

“Kendi para birimlerinde uluslararası borç alan zengin ülke hükümetleri, aynı ani durma riskiyle karşı karşıya değildir, çünkü kendi merkez bankaları son kredi mercii olarak hareket eder. Amerika Birleşik Devletleri hükümetine borç vermek, hiç de küçük olmayan bir şekilde güvenli kabul edilir, çünkü Federal Rezerv, açık piyasada Hazine bonoları satın alabilir ve aslında hükümetin vadesi gelen borçları geri çevirebilmesini sağlar.”

Prof. Sachs’ın dış borçlanmada küresel işleyişi anlattığı bu manzarayı incelediğinizde dış politik taleplerin gerçekleşmesi için bu döngünün ne kadar kullanışlı bir silah olduğuna dair fikrinizin de oluştuğu kanaatindeyim.

Bu nedenle yüksek faiz – düşük kur – cari açık – dış borç merkezli yapının gelişmekte olan ülkemiz için ne kadar büyük risk barındırdığı ve kırılgan olduğunu, buradan yola çıkarak ülkenin makro ekonomi yapısından finansal teşviklerine kadar tüm omurgasını cari açığı fazlaya dönüştürme yoluna evirmemiz gerektiği aşikardır.

 

Cari açık – dış borç nasıl bir tehdit?
Bizi Takip Edin