Gelişmekte olan ülkeler ile beraber Türkiye’de de faydasından çok zararı olduğuna dair sıkça eleştirilen, Uluslararası kredi kuruluşu IMF’nin, son yıllarda sahne aldığı Arjantin’den de kötü haberler geliyor. IMF’nin geçmiş dönemde ülkelere dikte ettiği uygulamalar netice vermezken, ardı ardına başarısız neticeler artık görmezden gelinemez haldedir. Müesses nizam yanlısı sayıca az ekonomistleri bir tarafa koyarsak, IMF reçetelerini savunan ekonomist de bulmak zorlaştı. Arjantin’de yaşanan başarısız deneyimlerle beraber IMF’nin varlığı değil ama idaresi ve sunduğu reçeteleri, eleştiri bombardımanına açık durumdadır.
Yapılan son açıklamayla IMF, 2018’de Arjantin’e verilen 57 milyar dolarlık kredi ile şimdiye kadarki en büyük kurtarma paketinin, ülkenin köklü sorunlarıyla başa çıkmak için “fazla kırılgan” bir ekonomik programın parçası olduğunu kabul etti.
Hatırlamakta fayda var; IMF programı, başlangıcından bir yıl sonra raydan çıktı ve IMF tarafından 44 milyar doların ödenmesinden sonra, Temmuz 2020’de Başkan Alberto Fernández’in görevdeki Peronist hükümeti tarafından iptal edildi.
IMF ile yeni bir anlaşma müzakere eden Arjantin Ekonomi Bakanı Martin Guzman, gelen kaynağın ani duruş nedeniyle özel sektörün borç vermediği dönemde sadece ödemeleri yapmak üzere kullanıldığını ifade etti. Yani ekonomideki dönüşüm ihtiyacına değil de sadece temerrüde düşmekten kurtulmanın yolu olarak kullanılmış.
Yıllardır Arjantin’e muhtelif kez destekler vermesine rağmen ve IMF’nin laboratuvarı olmaya dönüşen haliyle ülkenin ekonomik girdaptan kurtulamaması, sunulan reçetelerin faydalarını sorgulanmasına sebep olmaktadır.
Bu çerçevede IMF’ye yöneltilen eleştirileri şu şekilde sıralayabiliriz:
– Gelişmekte olan ekonomilere sahip ülkelerin yeterince temsil edilmemesi, zengin ülkelerin kendi çıkarlarına uygun koşullar dayattığı eleştirisini teşvik ediyor. Bunun da destek alan ülkelerin iç politikada IMF programlarına desteği azalması şeklinde bir netice olarak ortaya çıkmaktadır. IMF’nin demokratik olmayan doğası, uluslararası siyasi kararlar almaya yetkili olmadığı anlamına gelmektedir.
– IMF’nin en büyük hissedarlarından biri olan ABD’nin hakimiyeti, ülkelerin zaten ‘müttefik’ olup olmadıklarına göre kredi için değerlendirilmesi anlamına geliyor. Siyasi faktörlere daha fazla odaklanmak bu durumu daha da pekiştiriyor.
– Siyasi baskıya daha fazla boyun eğmek, IMF’nin herkese eşit hizmet etme küresel yetkisine sahip küresel bir kurum olma iddiasını baltalamakta ve sadece “last resort” olarak hizmet etme durumuna sokmaktadır. Bu durumda gelen kaynaklar Arjantin örneğinde olduğu gibi sadece kredi veren özel sektörün alacaklarını garanti altına almaya yaramaktadır. Ülkede herhangi bir dönüşüm veya ekonomik kurtuluşa ise zemin hazırlamamaktadır.
Asıl sorun gizleniyor!
IMF’in kuruluş ve idaresindeki kısıtlar nedeniyle ortaya çıkan neticelerde hep başarısızlık mevcuttur. İşe sadece ekonomik teoriler veya reçeteler çerçevesinde bakmak küresel bir ihtiyaç olan “IMF” gibi bir organizasyonun çözüm mercii olmasından geri kalmasına sebep olmaktadır. İlgiyi sunulan reçetelere kaydırıp, kah şu ekonomi modeli, kah şu teoremi ortaya koyarak eleştiriyi gerçek zemininden kaydırmaya çalışmak bilerek yapılan bir algı yönetimidir. Zira IMF siyasi bir kurum hüviyetine bürünmüş, ABD’nin siyasi çıkarlarına göre hizmet sağlayan bir kurum olmuştur. Bu haliyle de amacı sistemik bir kriz yaratmaya sebep olacak ülkelere mali ve teknik yardımdan ziyade müesses nizama eklemlemek için ayaklara pranga vurmak üzere hizmet eden bir silaha dönmüştür.
Bu çerçevede Birleşmiş Milletler gibi IMF tarafında da kurumsal yapının öncellikle demokratik değişim ve gelişim ihtiyacı ortadadır. Bunu da dünya beşten büyüktür sözü ile tek ve en güçlü ifade eden Sn. Erdoğan’ın sözcülüğünde Türkiye’dir.