Altın: Tasarruf mu, borç mu?

Devlet denilen varlık toplumun ortak varlığıdır. Basite indirgersek devlet esasen bir anonim şirkettir. Bu anonim şirkete her birimiz de 83 milyonda bir hisse ile ortağız. Elbette ettiği kâra ortak olduğumuz gibi ettiği

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Devlet denilen varlık toplumun ortak varlığıdır. Basite indirgersek devlet esasen bir anonim şirkettir. Bu anonim şirkete her birimiz de 83 milyonda bir hisse ile ortağız. Elbette ettiği kâra ortak olduğumuz gibi ettiği zarara da ortağız.

Bu tanımdan çıkarım yapsak esasen bireyin çıkarı ile devletin çıkarının aynı olması gerekmez mi? Evet gerekebilir diyelim.

Madalyonun diğer yüzüne bakalım, bireylerin kendi çıkarları uğruna kendi anonim şirketinin zararını isteyebilir mi?

Cari işlemler dengesi birçok iktisatçıya göre tasarruf eksiğidir. Ancak bu her noktada doğru olmayabilir. Mesela ithal ettiğimiz ve yastık altına koyduğumuz altınların hikayesi bu “tasarruf eksiği” teorisine uymamaktadır.

Yastık altı altınlar malumunuz tasarruftur. Ancak bu altını ithal etmek için döviz kullanmaktayız. Bu dövizi ise devlet yani hepimizin anonim şirketi borçlanarak yapmaktadır. Zira altın hariç cari işlemler dengesinde dönem dönem fazlalık versek de yastık altı altınlarımızı ithal etmek için devlet borçlanmaktadır. Çünkü altına dönüşen her bir tl veya karşılığı döviz yastık altına girdikçe yatırıma, üretime dönüşeceğine yok olmaktadır. Bildiğiniz yok olmaktadır! Hani ortadan kaybolan bir daha görülmeyen anlamında…

Yok olan bu altınlara karşılık ise döviz cinsinden borçlar faizi de üstüne birikerek artmaya devam eder hem de ilanihaye.

Rahmetli babam anlatır; eskilerde bazen çok varlıklı ailelerde baba rahmetli olunca yokluk başlarmış çünkü aile büyüğü baba, kazanılanları altın yapar ve tarlanın sadece kendi bildiği bir yerine gömermiş. Sonrası malum, aniden hak vaki olunca yeri bilinmeyen gömü altınlar toprak altında çürümeye aile ise yokluğa mahkûm edilmiş olurmuş.

Bizim memleketin hali de ne yazık ki bu şekildedir. İthal edilen altınların faydasını görememek bir yana dursun bir de borcunu ödemekteyiz. Her seferinde de bu altınların ekonomiye kazandırılması için seferberlik ilan edilme ihtiyacı da işte bu fasit döngüden kaynaklanmaktadır.

Helalinden kazandığın parayı, rızkı altına çevirmek helaldir. Genel kabul bu yöndedir. Ancak bu altınların velev ki kendimize “zekatı” ödeniyor desek bile vicdanen ve yaratan indinde hiç kimseye fayda üretmeden durması nedeniyle hesabını vermek durumu oluşmayacak mı? Herkes kendi cevabını verebilir.

Faizin haram kılınmasının birçok sebebi vardır. Ancak sebeplerden birinin topluma fayda üretmeden paranın kendinden para kazanması değil midir?

Bir noktada yastık altındaki altın da az da olsa bu çerçevede değerlendirilebilir mi? Vicdanen cevaplanması gereken bir konudur…

Hasılı kelâm; itibari paranın olmadığı yüzyıllarda para kendisi değer ifade ederken, biriken paranın ortak olduğumuz devlete maliyeti azdı. Yeni sistem; para sisteminin itibari paraya dönmesi sonrası gelişmekte olan yani parası uluslararası sistemde değer biriktirme rolü oynamayan ülkeleri kolay yoldan sömürme sistemine evrilmiştir. Kuruluş amacı da buydu! Bu nedenle eski dogmalar veya yorumlar ile günümüz para sisteminin sömürüsüne karşı koyma bilinci oluşturmak mümkün değildir. Sistemi iyi anlayıp altın ve dövizin rolünü daha iyi tanımlamak, ifade etmek ve bu bilinci yaymak kıymetli bir iştir.

 

Altın: Tasarruf mu, borç mu?
Bizi Takip Edin