Yaklaşan 16 Nisan’dan daha da önemlice bir gündemimiz olamazdı elbette. Sürece şöyle bir göz attığımızda son 14 yıllık kaderin pekte değişmediğini gözlemliyorum. Ne anlamda derseniz, iş başa düştüğünde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yalnız bırakılma serüveni anlamında elbette. Üzülerek, bu süreçte de belli başlı isimler dışında aynı kaderi yaşamak zorunda kaldığını görüyorum.
Ülke genelinde ‘evet’ cephesinde ‘Reis meydana çıkar, nasılsa işi çözer‘ gafleti hakim gibi görünüyor. Belli isimler dışında diye yine altını çizmek isterim.
AK Partili belediyeler alışılagelmiş faaliyetlerin dışında çok da farklı organizasyonlara imza atmıyor garip bir şekilde! Süreç yönetimi bence pekte başarılı değil! Tabiri caiz ise eğer; Hüsn-ü Hat sanatlarıyla meşgul olunma vakti bu vakitler değildi..
Haklarını teslim etmek gerek bu rehavete karşılık muhalif kanadın ‘halka inmesi‘ beni şaşırttı! Ne de olsa onların misyonu halkın arasına karışmanın dışında gelişiyordu genellikle…
Muhalif kanadın argümanlarını beğendiğim anlamı çıkmasın sakın buradan! Tersine ‘hayır‘ broşürlerini ilk gördüğümde beni bir hayli eğlendirmişti. İçinde en ufak bir kanun maddesinin geçmediği, yasal bir veriye dayandıramadıkları, amiyane ağızlarla hazırlanmış, pekte amatörce bir broşür!
Diğer yanda AK Partili belediyelerin yapması gerekeni neredeyse başlı başına STK’lar üstlenmiş durumda! En azından birileri çalışıyor diyoruz; yine ‘Ehvel-i Şer’ kabilinde…
Beykoz’da da yakın zamana kadar durum pek farklı değildi. STK’lar referandum sürecini kotarmaya çalışadursun (o da malum belli STK’lar) AK Parti teşkilatı pek rahatını bozmak istemedi; yine yakın bir zamana kadar.. Neyse son düzlüğe girildiğinde şöyle bir sallandılar da kendilerine gelmeye başladılar. Şimdi bu sözlere verecekleri tepkiler bile gözümün önüne geliyor ama hiç kusura bakılmasın, aylar evvel muhalif kanat sokakları gezmeye başladığında siz hala teşkilat binalarında durumu kendi aranızda değerlendirmekteydiniz!
Hayır cephesinin Sayın Muharrem İnce’yi yağmurlu ve soğuk bir Beykoz gününde Beykoz Çayırı’nda layıkıyla (!) misafir etmiş olmasına karşılık, Kas- Der’in R.Şahin Köktürk Spor Salonu’nda İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’yu ağırladığı program elbette çok daha başarılı, çok daha göz dolduran bir etkinlik oldu. Elbette bunda Sayın Soylu’nun sürece hakimiyeti ve çalışma şevkinin rolü çok büyüktü. Yine belirtmek isterim süreç boyunca Sayın Erdoğan’ı asla yalnız bırakmayan bir isim olması Soylu’nun hanesine çoktan büyük puntolarla yazıldı…
Süleyman Soylu, Mehmet Özhaseki, Ahmet Arslan, Berat Albayrak, Metin Külünk, Nurettin Canikli… İlk aklıma gelenler. İş başa düştüğünde yalnız olmadığını Reis’in yanında dimdik durmalarıyla gösterdiler…
Yine belirteyim ki kararsız büyük bir kesimin oluşmasındaki sebep eşikteki başkanlık sisteminin çekinceleri değil, ‘evet‘ in yeterince anlatılamaması sebebiyle idi bence…
Şimdi ben bunları yazdım diye beni bilen dostlar ‘neler oluyor sana‘ demesin! Benim rengim de, tarafım da, partiler üstü bir şeklide Sayın Erdoğan’a hayranlığımda herkesçe bilinmekte… Yazdıklarım nasılsa sadece beni bağlar; benim referandumun sonucu ile ilgili bir şüphem yok aslında. Sadece ‘çok daha başarılı ve çok daha etkili kampanyalar yürütmeye güç vardı‘ ya atıfta bulunuyorum.
Tabiki bu sürecin gözlemlediğim başka bir sonucunu daha paylaşmadan edemeyeceğim. Varolma çabası verdikleri tarihleri boyunca yeri gelmiş; ezandan, yeri gelmiş; salâdan rahatsız olan kanadın, ‘hayırlı sabahlar‘ dan , ‘hayırlı akşamlar a uzanan bu denli ağzı dualı kişilere dönüşmesi beni gururlandırdı! Ama rica ederim istikrarlı olunuz, aynı manevi havayı 17 Nisan sabahı da teneffüs etmeye devam ediniz. Malum Ramazan ayı kapımızda, hepinizden ‘hayırlı dualar‘ beklemekteyiz.
Son olarak… Hani diyorsunuz ya ‘peki R.T. Erdoğan’dan sonra?’ Ne olacak.. Hakkınız var sizin de kabullendiğiniz gibi, onun gibi bir muazzam lider muhtemelen bir daha gelemeyecek ama müsterih olunuz. Bizim içimizde daha çok feraset sahibi ‘Adam‘ var… 8 kere yenilip, 9. mağlubiyete hazırlanan bir liderin partisine mensup olsam ben de sizinle aynı karamsarlığı paylaşabilirdim, hakkınız var.
Naçizane önerimdir o gölgenin altından şöyle bir başınızı uzatır bakarsanız, bizim buralar bahar-bahçe… Buyurun gelin bir çayımızı içer, biraz nefes alırsınız…
Sevgilerimle