Canım Türkiye’min cennet gibi dediğimiz birçok noktasında alevler yükselmeye başladı birkaç gün önce.
Güzel ülkem yanıyor ve maalesef hala yanmaya devam ediyor.
Olanları görüp de bir şeyleri sorgulamamak mümkün değil, elimizde de değil?
Sadece yaşadığımız felakete üzülmedik tabi. İzlediğimiz bazı olaylar bizleri gururlandırıp ağlatırken bazı olaylar karışışında da yerin dibine girdik…
Peki neler gördük?
Her zaman olduğu gibi sel, felaket, deprem, yangın gibi afet durumlarında vatandaşından para isteyen bunun için IBAN paylaşan devlet yetkililerini,
Evleri yanan vatandaşlara 20 yıl boyunca ödemesi sürecek yeni evler yapılacağını müjdeleyen ve bunu sırıtarak söyleyen bir belediye başkanını,
Hatta utanmadan daha da ileriye giderek; ‘evi yanmayan vatandaşlar keşke bizim de evimiz yansaydı diyecekler’ diyenleri,
Yangın bölgesine kalabalık bir kortejle gidip evi barkı ocağı sönmüş insanlara çay paketleri atan Cumhurbaşkanını,
Yangını söndürmek için mücadele ederken hayatını kaybedenlerin yakınlarını, ayağına çağıran devlet büyüklerini,
Canla başla mücadele edenlere su taşıyan motosikletlileri,
Hayvanlarını ağlayarak kurtarmaya çalışan köylüleri,
Küle dönmüş evinin kapısında oturan, ağlayan, yatan insanları,
Yangın başladığında telefonlara sarılan ama yetkili kimseye ulaşamayan belediye başkanlarını,
Denizden 5 lt şişeleri su doldurup itfaiye araçlarının depolarını doldurmaya çalışanları,
Yangının durdurulduğunu, söndürüldüğünü haber yapan satılmış ve yanlı bir basını,
Türkiye’nin kardeş ülkesi olan ve yardıma koşan Azerbaycan’ı,
Canını dişine takarak itfaiye erlerine yardım etmeye çalışan vatandaşları,
Ülkesindeki yangın haberlerini bir kenara bırakıp İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerin yangın haberlerini yapan ve bunu normalleştirmeye çalışan taraflı basını,
Canlıları kurtarmak için seferber olan hayvan gönüllülerini diye uzayıp gidiyor her şey.
Allah beterinden korusun ama Mehmet Aslantuğ’un şu sözlerine katılmayacak olan var mıdır; ‘Ormanlarımız yanabilir ya da yakar birileri biliriz. Kahpece husumetten ya da paraya arsızca tamahkarlıktan ama gereğini yapalım istiyoruz. Sel çöker vadilere asırlardır biliriz ama dere yataklarına göz dikilmesin istiyoruz. Deprem sarsacak elbet yeniden ve yeniden biliyoruz ama hazırlıklı olalım istiyoruz.
Çok mu oluyoruz?’
Marmaris, Hisarönü, Çökertme, Manavgat, Mazı gibi yerlerimiz yangına teslim oldu yok oldu..
Elimizden gelen çok fazla bir şey yok üzülmekten, yardım etmeye çalışmaktan başka.
Yanan sadece ağaçlarımız değildi elbette..
‘O eski evlerde ataların kokusu, el izi vardır,
Acı tatlı hatıralar saklıdır,
Raflarda huzur dizilidir,
Kilerde kadim toprak bilgisi saklıdır,
Tohumlar çekmece köşesinde hazineler gibi gizlenir,
Karagün, kefen parası kuytuluktadır’ diyerek ne de güzel özetliyor çok değerli hocamız Diş Hekimi Hakan Bayrak durumu.
Çok mu şey mi istiyoruz bilmiyorum?
Yangında alevlere teslim olan, yok olan koskoca bir ekosistemle başbaşa kaldık,
Ciğerlerimizi soldurdular,
Psikolojimizi bozdular,
Geriye hiç mi hiç utanmayan, sorumluluğu üzerine almayan devlet yetkilileri kaldı…
İçindeki bu yangını, ciğerlerinin nasıl yandığını, nasıl da seyirci kaldıklarını sakın unutma!