Adli yardım, esasında temelini Anayasadan alır. Nitekim Anayasamıza göre; herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Bununla birlikte; bilindiği üzere, gerek medeni yargılamada gerekse de idari yargılamada dava açmak yahut icra daireleri nezdinde icra takibine girişebilmek için yargılama/takip harç ve giderlerinin ödenmesi zaruridir. Üstelik söz konusu harç ve giderler kişilerin ekonomik durumları değerlendirilerek değil, herkesten aynı miktarlarda alınmaktadır. Yine her ne kadar hukukumuzda kural olarak dava açmak ve takip etmek için yahut davalı olarak savunma yapmak ya da karşı iddiada bulunmak için avukat tutmak zorunlu değil ise de, önemli ve ciddi hak kayıplarının önüne geçebilmek adına yargılama sürecinde bir avukattan profesyonel hukuki destek almanın önemi de tartışmasızdır. İşte bahse konu adil yargılanmanın sağlanmasının önemi de tam olarak bu noktada ortaya çıkmakta, bu durumda da adli yardım müessesesi vuku bulmaktadır.
Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimselerin, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla yararlandıkları müessese adli yardım olarak tanımlanabilir. Başka bir ifade ile adli yardım; bireylerin hak arama özgürlüklerinin önündeki engelleri aşmak ile hak arama özgürlüğünün kullanımında eşitliği sağlamak üzere, avukatlık ücreti ve yargılama giderlerini karşılama olanağı bulunmayanların yararlandıkları hizmettir.
Adli yardım ile ilgili başlıca mevzuatlar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK), Avukatlık Kanunu ve Adli Yardım Yönetmeliğidir. Zira adli yardım kurumu, uygulamada özel hukuk davaları ve idari yargı alanındaki davalar başta olmak üzere, icra ceza işleri ile icra takipleri bakımından söz konusudur. Bir başka ifade ile, ceza davaları kural olarak bu kurum kapsamında değildir. Bu kurum, HMK’nın 334-340. maddeleri, Avukatlık Kanunu’nun ise 176-181. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Yine idari yargı alanındaki davalar bakımından, İdari Yargılama Usulü Kanunu(İYUK) kapsamında ise, adli yardım bakımından HMK hükümlerine atıf yapmak suretiyle HMK’daki hükümlerin uygulama alanı bulacağına vurgu yapılmış, yürütmenin durdurulması kararları bakımından da kural olarak teminat karşılığı verilebileceği düzenlenmekle birlikte, adli yardımdan faydalanan kimselerin bu teminattan da muaf tutulacağı hususi olarak düzenlenmiştir.
Kanunun lafzından da anlaşılacağı üzere, adli yardımdan yararlanmanın belli başlı koşulları bulunmaktadır. Buna göre adli yardımdan yararlanmak için evleviyetle talepte bulunanın yoksul ve talep konusunda haklı olması şarttır. Yoksulluktan kasıt, kişinin tamamen acziyet içinde bulunması hali değildir. Kendisinin ve ailesinin hayat şartları içerisinde normal olarak geçimini sağlayabilmekle birlikte, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zora düşürmeksizin yargılama giderleri ile avukatlık ücretini karşılama gücünden yoksun olması hali olarak değerlendirilebilir. Haklı olmasından kasıt ise, başlangıçta açıkça haksız görülmemek ile somut olay nezdinde haklı olduğu hususunda en azından hakimde yaklaşık ispat ölçüsünde bir kanaat uyanması hali olarak değerlendirebilir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri için yoksulluk ve haklılık koşulları yanında, mütekabiliyetin başka bir ifade ile karşılıklılık koşulunun da bulunması gerekmektedir. Başka bir ifade ile; Türkiye’de adli yardım talebinde bulunan yabancı bir kişinin, vatandaşı olduğu ülkede, Türk vatandaşlarının da adli yardımdan yararlanabildiklerinin ispat edilmesi şarttır. Bu hususun ispatında ise, iki veya çok taraflı uluslararası andlaşmalar ile ilgili ülkenin mevzuatından yararlanılabileceği gibi varsa o ülke içerisinde bu yöndeki fiili uygulamaların ispatı da yeterli olacaktır.
Kamuya yararlı dernek ve vakıflar da, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler. Ancak, bu kapsam dışındaki tüzel kişilerin, örneğin bir sermaye şirketinin adli yardımdan yararlanabilmeleri mümkün değildir. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de 2018/3611 Esas, 2018/5360 Karar sayılı ve 06.07.2018 tarihli vermiş olduğu kararında; ”…Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin ilamında “… Adli yardımdan yararlanacak kişiler 6100 sayılı HMK’nın 334. maddesinde sayılmıştır. Anılan maddenin 1. bendine göre ancak gerçek kişiler, 2. bendine göre de ancak kamuya yararlı demek ve vakıflar adli yardımdan yararlanabilir. Kamuya yararlı demek ve vakıflar dışındaki tüzel kişilerin adli yardımdan yararlanmaları mümkün değildir. Davalı ticaret şirketi olup Yasa gereği adli yardımdan yararlanması mümkün bulunmadığından adli yardım talebi yerinde görülmediğinden…” gerekçesiyle adli yardım talebinin reddine karar verilmiştir. İtirazın incelenmesi için dosyanın Dairemize gönderildiği anlaşılmıştır. 6100 sayılı HMK 334. maddesi kapsamında, dosyadaki tüm bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde; davacının temyiz aşamasındaki adli yardım talebinin reddine ilişkin Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 20/03/2018 günlü kararın kaldırılmasını gerektirecek bir husus bulunmadığından bu karara yapılan itirazın KESİN OLARAK REDDİNE…” şeklinde hüküm tesis etmek suretiyle bu hususa vurgu yapmıştır.
Adli yardım, kural olarak mahkemelerden yahut baroların adli yardım bürolarından talep edilebilir. Mahkemeler nezdinde yapılacak adli yardım talepleri bakımından adli yardım talebi; asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas takiplerinde ise takibin yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenecektir. Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır. Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi istinaf yolu bakımından bölge adliye mahkemesine veya temyiz yolu bakımından Yargıtaya yapılır. Mahkeme, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebileceği gibi, talep halinde ise duruşmalı olarak inceleme yapmaya mecburdur. Mahkeme değerlendirme sonucuna göre, adli yardım talebinin kabulü veya reddine karar verecektir. Adli yardım talebinin kabulü halinde adli yardım, daha önce yapılan yargılama giderlerini kapsamayacaktır. Adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebi açıkça belirtilmek zorundadır. Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı ise, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebilmesi mümkündür. Kararına itiraz edilen mahkeme, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemeye dosyayı gönderecek, değerlendirme bu mahkemece yapılacak ve hükme bağlanacaktır. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar ise kesindir. Adli yardım talebi reddedilen kişi, ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanılarak tekrar talepte bulunulabilecektir. Bununla birlikte, talebi kabul edilip de adli yardımdan yararlanan kişinin mali durumu hakkında kasten veya ağır kusuru sonucu yanlış bilgi verdiği ortaya çıkar veya sonradan mali durumunun yeteri derecede iyileştiği anlaşılırsa adli yardım kararının kaldırılabileceği de gözden kaçmamalıdır. Nitekim Yargıtay 3. Hukuk Dairesi de, 2014/11807 Esas, 2015/4997 Karar sayılı ve 26.03.2015 tarihli vermiş olduğu bir kararında; ”…Davalı vekilinin adli yardım talebini içeren dilekçesi ve dosya kapsamındaki belge ve bilgiler birlikte değerlendirildiğinde; davalının, kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken kanun yoluna başvuru giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olduğu yönünde kanaat oluşmadığından, davalı vekilinin adli yardım talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. Şu durumda; hükmü temyiz eden davalı vekilince karşılanması gerekli olan temyiz harçları yatırılmadığından, müteakip işlem olan temyiz incelemesine başlanamayacaktır. Bu nedenle, temyiz eden davalı tarafın; kanun yoluna başvuru giderlerine dahil olan temyiz harçları ile posta masraflarının tamamlaması için HUMK. nun 434/3. maddesine göre işlem yapılması ve ondan sonra temyiz incelemesi yapılmak üzere gönderilmesi için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE…” şeklinde hüküm vermek suretiyle bu durumlara vurgu yapmıştır.
Barolardan talep bakımından ise, baroların bu hususla ilgili olarak teşkilatlandıkları merkez veya ilçelerdeki adli yardım bürolarına/temsilciliklerine müracaat ile adli yardım talebinde bulunulabilecektir. Elbette, burada da talep sahibi, isteminde haklı olduğunu gösterdiği delillerle kanıtlamak zorundadır. Adli yardım isteminin kabulü halinde; büro gerekli işlemleri yapmak üzere bir veya birkaç avukatı görevlendirecek, görevlendirilen avukat da, görev yazısının kendine ulaşmasıyla, avukatlık hizmetlerini yerine getirmek yükümlülüğü altına girecektir. Ancak belirtmek gerekir ki; bu yükümlülük, talepte bulunanın gerekli belge ve bilgileri isteğe rağmen vermemesi veya vekâletname vermekten kaçınmasıyla sona erecektir. Büro, görevlendirilen avukatın işi yürütmesiyle ilgili aşamaları izleyecek ve gerekli takibi de yapacaktır. Adli yardım isteminin reddi halinde ise; istemde bulunan, kararın kendisine tebliğinden itibaren on gün içinde yazılı veya sözlü olarak baro başkanına başvurabilecektir. Ancak birden fazla baronun bulunduğu illerde başvuru, başvuru tarihinde büro yönetimine başkanlık eden sorumlu yönetim kurulu üyesinin bağlı bulunduğu baronun başkanına yapılacaktır. Baro başkanı ise, yedi gün içinde kararını verecektir. Belirtmek gerekir ki, baro başkanınca verilen bu karar kesindir. Süresinde karar verilmediği takdirde de, talep ret edilmiş sayılacaktır.
Adli yardım kararı ilgilisine; yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet, yargılama ve takip giderleri için teminat göstermekten muafiyet, dava ve icra takibi sırasında yapılması gereken tüm giderlerin Devlet tarafından avans olarak ödenmesi, davanın avukat ile takibi gerekiyorsa ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat temini hususlarından faydalanma imkanı sağlar. Bu kapsamda, avukat temini bakımından görevlendirme, mahkemenin talebi üzerine bağlı bulunduğu Baro tarafından yapılacak ve mahkemenin talebi üzerine baro tarafından görevlendirilen avukatın ücreti de yargılama gideri olarak Hazineden karşılanacaktır. Ancak mahkeme, talepte bulunanın, bu imkanların bir veya birkaçından faydalanmasına da karar verebilecektir. Talepte bulunan, adli yardım ile sağlanan bu imkanlardan hüküm kesinleşinceye kadar faydalanmaya devam edecektir.
Adli yardım kararından dolayı yapılan tüm yargılama giderleri ile Devletçe ödenen avanslar dava veya takip sonunda haksız çıkan kişiden tahsil edilecektir. Adli yardımdan yararlanan kişinin haksız çıkması halinde ise, mahkemece uygun bulunursa yargılama giderlerinin en çok bir yıl içinde aylık eşit taksitler halinde geri ödenmesine karar verilebilecektir. Bununla bereber, bu avans ve giderlerin tahsilinin, adli yardımdan yararlananın mağduriyetine neden olacağı mahkemece açıkça anlaşılır veya tespit edilirse mahkeme, vereceği hükümde yine de adli yardım faydalananın tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmasına karar verebilecektir.
Hülasa, adli yardım, geçimini önemli ölçüde zora sokmaksızın yargılama giderleri ile avukatlık ücretini ödeme gücünden yoksun durumda bulunan ve fakat talebinde en azından yaklaşık ispat ölçüsünde haklı olan kişilerin; hak arama özgürlüğü kapsamında, adil yargılanma haklarının zedelenmesinin önlenmesi ve bu hakkın bir uzantısı olan silahların eşitliği ilkesinin uygulamada karşılık bulabilmesi bakımından en önemli kurumlardan biridir. Kaldı ki, bu imkanın sağlanması, sosyal bir hukuk devleti için de elzemdir. Son olarak, bu hakkın ve imkanın sağlanmasının gerekliliği ve önemi kadar, vatandaşların var olan bu haklarını kullanabilmeleri ve bu haklarına erişebilmelerinin sağlanabilmesi için; var olan haklarını ve bu haklarından hangi koşullar ile nasıl faydalanabileceklerini bilmeleri, bunun için de, ilgili kurum ve kuruluşlarca yapılabilecek duyuru, kamu spotu, eğitim gibi çeşitli yöntemlerle bilinçlendirilmeleri gerektiğinin önemi de tartışmasızdır.