Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu’nda ülkemizin “afet” gerçeği, AKUT Başkanı Nasuh Mahruki’nin katılımıyla tartışıldı.
Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu’nun konferans salonunda “ Afet Lojistiği” isimli bir panel- sempozyum düzenlendi. Türk Kızılayı Afet Yönetim Müdürü Bayram Emir, Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) İcra Kurulu Başkanı Mine Kaya, Prof. Dr. Miktad Kadıoğlu, Öğr. Görevlisi Oruç Kaya ve AKUT Başkanı Nasuh Mahruki’nin konuşmacı olarak katıldıkları etkinlikte, Lojistik meslek Yüksek Okulu Müdürü Ahmet Yüksel, oku yöneticileri, eğitimci ve öğrencileri ile Beykoz İlçe Emniyet Müdürü İrfan M. Bekaroğulları hazır bulundu.
Türkiye’de “afet” bilinci yok; biz “deprem”de takılı aldık
1999 yılında 7. 4 şiddetinde yaşanan Kocaeli depreminde 17 bin 127 vatandaşımız hayatını kaybetti. Beykoz Lojistik Meslek Yükseokulu, ülke olarak bu gerçekten kaçınamayacağımızın ancak değeri maddiyat ile asla ölçülemeyecek insan hayatı kaybının ve tabii bunun yanında ekonomik kayıpların da en aza indirgenmesi gerektiğinin bilincinde olarak, afetlerde “lojistik” açısından neler yapılabileceği konusunu tartışmaya açtı. Ancak sempozyumdan çıkan sonuçtan anlaşılıyor ki, sorunlarımız sadece “lojistik”aşamasında değil, onun daha da öncesinde, işlerin daha en temelinde yani “zihniyetimizde!” Türkiye, “afet yönetimi” konusunda uluslar arası standartların ne yazık ki, 50- 60 yıl gerisinde.
Afet gerçeğine hiç bu gözle bakıldı mı?
Oldukça ciddi konuların ele alındığı panel- sempozyum, Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) İcra Kurulu Başkanı Mine Kaya’nın yöneticiliğinde başladı. Mine Kaya, yaptığı açılış konuşmasında, UND’nin afet lojistiğine bakış açısını anlattı.
Lojistik nedir?
Mine Kaya, konuşmasına “ lojistik” kelimesinin tanımını yaparak başladı: “Lojistik, ihtiyaç sahiplerinin ihtiyacını sağlamak üzere her türlü ürün, servis ve bilgi akışının temin edildikleri noktalardan nihai kullanıcıya, yani tüketildikleri noktaya ulaştırılmasına kadar olan hareketinin planlanarak, etkin şekilde uygulanmasıdır.”
Bu bilgileri dikkatlice okuyun!
UND İcra Kurulu Başkanı Kaya, Van Depremi’nde lojistiğin öneminin bir kez daha ortaya çıktığını belirterek, yaşanan afetlerin ulaşımı ve dolayısıyla yardım zincirini olumsuz etkilediğini belirtti. Bozulan bu ulaşım zincirinin ne gibi sonuçlar doğurduğunu çarpıcı istatistikler ile açıklayan Kaya, afetlerde karayolu taşıması yapılmadan geçecek olan “birinci günde” olacakları şu şekilde sıraladı: “Süt ve taze ekmek tükeniyor, hastanelerde temiz bez kalmıyor, çöplerin toplanması bir kamu sağlığı haline geliyor, eczaneler tıbbi malzeme sıkıntısıyla karşılaşıyor, mektuplar ve paketler gönderilemiyor, sanayi üretimi yavaşlıyor…”
Afet sonrasında karayolu taşımasının yapılamadığı 5. günde olacaklar ise şunlar: “İçme suyu tükendi, oteller kapanıyor, restoranlar kapanıyor, okullarda öğle yemeği verilmiyor, sanayi üretimi duruyor.”
Van depreminde araçlar zarar gördü
Konuşmasında, Türkiye yüzölçümünün yaklaşık yüzde 93’ünün aktif deprem kuşağı üzerinde bulunduğunu ve nüfusun ise yüzde 98’inin deprem tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu kaydeden Mine Kaya, Van depremi sonrasında şehre ulaşan malzemelerin il merkezinden çevre köylere ulaştırılması için küçük araç bulmakta zorlanıldığını hatırlatarak, “ yapılacak olan yardımın depremden, afetlerden en az etkilenecek yerlerden organize edilmesinin büyük önem taşıdığını” belirtti.
Öğr. Görevlisi Oruç Kaya: Herkes bir şey yapmaya çalışınca ortaya bir şey çıkmıyor
Mine Kaya’dan sonra söz alan Beykoz Lojistik Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Oruç Kaya ise, yaşanan depremlerden sonra insanların hayata yeniden kazandırılması, normal hayata dönüşlerinin hızlandırılması gerektiğini belirterek, bunun için de doğal afetlerin ekonomi üzerindeki etkilerinin azaltılması gerektiğinin altını çizdi.
Kaya, çarpıcı çözüm önerileri sundu
Bu amaç ile bir dizi öneri hazırladığını açıklayan Öğr. Gör. Oruç Kaya, bunları şu şekilde sıraladı: “Afet Lojistik Daire Başkanlığı (AFAD)’ın kurulması ve bütün Türkiye’yi kapsayacak şekilde, senede en az bir kere “Afet Lojistiği Tatbikatları” yapılması, AFAD’a lojistik alt yapıyı (özel sektör de dahil olmak üzere) kullanma konusunda sınırsız yetki verilmesi, kurumlar arası iletişim ve koordinasyonun sağlanması ve yönetilmesi, Kızılay’ın yemek istasyonları kurulana kadar afetzedelere su ile ısınan “sıcak yemek”lerin verilmesi, 1. ve 2. derece deprem bölgesi illere, etkilenmesi muhtemel kişilere bir hafta yetecek malzemeleri stoklayabilecekleri “A Klas Afet Depoları” yapılması, taşıma kapasitesi yüksek ve her yere inip kalkabilen özel amaçlı taşıma araçları kullanılması, okullarda ve mahallelerde lojistik ve operasyonları yani paketleme, tasnif ve benzeri konuların çocuklara öğretilmesi, İstanbul’dan herkesin her yere yardım göndermemesi, yardımın belirli bölgelerde kurulacak olan depolardan sevk edilmesi.”
İstanbul’da iki köprünün de yıkılması durumunda…
Öğr. Görevlisi Kaya, İstanbul’da Fatih ve Boğaziçi Köprüleri’nin yıkılması olasılığına karşı da şu öneride bulundu: “İstanbul için hızlı ve büyük feribotlar temin edilmeli; sektörde bu tür gemiler mevcut.”
Oruç Kaya, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “ Esas sorun, bizim yardıma koşan bir millet olmamız. Herkes yardıma koşar ise sorun doğuyor. İnsani duygularımızı kesinlikle kaybetmeyelim ancak yardımlar organize bir şekilde yapılmalı. Van’daki dağıtım karmaşasını hepimiz gördük. Herkes bir şey yapmaya çalışınca, ortaya maalesef hiçbir şey çıkmıyor.”
Bir yardım kamyonunu iki saatte yüklediler
Van depremi sırasında İstanbul’daki bir ilçe belediyesinin yardımları araca yükleme çalışmalarına rast geldiğini belirten Kaya, bu yükleme işleminin iki saatte tamamlandığına işaret ederek, “ oysa bir lojistik firması bir aracı 15 dakikada yükleyebilir” dedi ve afet zamanlarında lojistik faaliyetlerin lojistik sektörü tarafından yapılması veya desteklenmesinin önemine vurgu yaptı.
Atatürk’ün sözü
Öğr. Gör. Kaya, konuşmasını Atatürk’ün bir sözü ile noktaladı: “ Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirler düşünmek lâzımdır. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.”
Atatürk’ün bu vecizesini Afet Dairesi’nin internet sayfasından aldığının altını çizen Oruç Kaya, “ bu şekilde bunu en azından prensipte kabul etmiş oluyoruz, ancak uygulamaya da geçmek lâzım” dedi.
Türk Kızılayı’ndan Bayram Emir: En kötü plan, plansızlıktan iyidir
Oruç Kaya’dan sonra söz alan Türk Kızılayı Afet Yönetim Merkezi Müdürü Bayram Emir ise yaptığı konuşmada, Kızılay’ın afet durumlarındaki uygulamaları ile ilgili örnekler sundu. “ En kötü plan, plansızlıktan iyidir” diyen Emir, Kızılay’ın Türkiye’nin yedi ayrı bölgesiyle ilgili planları olduğunu, İstanbul için de ayrı bir planları bulunduğunu belirtti.
Afetin maliyeti olamaz
Türk Kızılayı olarak afet bölgesinin ihtiyaçlarını öncelikli olarak o yöreden temin etmeye çalıştıklarını kaydeden Emir, bunun nedenini ise o bölgede ekonomik kalkınmayı sağlamak olarak açıkladı. Araç sayısının yetersiz olduğu durumlarda kamu kurum ve kuruluşlarıyla birlikte yerel yönetimlere ait araçların temini yoluna gittiklerini ya da hizmet satın aldıklarını ifade eden Bayram Emir, bu konuda önceden hazırlanmış bir portföyleri bulunduğunun da altını çizdi. Emir, sözlerini şu şekilde noktaladı: “ Afetin maliyeti olamaz. Afetlerde sınırsız bir harcama yetkimiz vardır.”
Nasuh Mahruki: 1 TL mi, 36 TL mi?
Türk Kızılayı Afet Yönetim Merkezi Müdür Bayram Emir’den sonra söz alan AKUT Başkanı Nasuh Mahruki ise, sözlerine afet ve depremlerin çok boyutlu sonuçlar yarattıklarını ve hiç düşünülmeyen başka sonuçlara da sebebiyet verdiklerini belirterek başladı. AKUT Başkanı, Van depreminde terör örgütünün bundan yararlanmak istemesini de buna örnek olarak gösterdi.
İlk 72 saat kendiniz ile baş başa kalabilirsiniz
Afet ve deprem durumlarında bölgesel ve bölge dışı yardımların ulaşmasının 72 saat sürebileceğini ifade eden Mahruki, “ en az 72 saat süreyle bölgedeki insanların kendilerine yeterli olmaları gerekebilir” dedi. “ Bilinçli Yurttaş” olunmasının bu nedenle çok önemli olduğuna dikkat çeken AKUT Başkanı, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Arama kurtarma ekiplerinin ilgili bölgeye ulaşması 3 gün sürebilir. Yapılan araştırmalara göre, insanların yüzde 95’i o an, bölge insanları tarafından kurtarılıyor. Yani, vatandaş çok iş yapıyor bu çerçevede. Yani, insanların kurtarılması konusunda AKUT gibi kurtarma ekiplerinin payı sadece yüzde 5.”
Mahruki, “afetin maliyeti olmaz” düşüncesine katılmadı
Afet durumlarında kaynakların sınırsız olduğu konusunun tartışmalı olduğunu ifade eden Mahruki, “ancak, afet öncesinde yapacağınız 1 birim TL’lik harcama, sizi afet sonrasında harcayacağınız 36 TL’den kurtarıyor” açıklamasında bulundu.
AKUT olarak yardım bölgelerine yaklaşık 5 tonluk bir ekipman ile gittiklerini ifade eden Nasuh Mahruki, yakıt giderleri dışında yemek ve tuvalet ihtiyaçlarının giderilmesi de dahil olmak üzere tüm masrafların kendileri tarafından karşılandığı bilgisini verdi
Van depreminde lojistik hatalar yapıldı
“Afet zamanlarında 3 haftada yenecek ekmeği 1 haftada yığarsanız, kaynak israfı yaratırsınız” diyen Mahruki, Van depreminde lojistik hatalar yapıldığını belirterek, “bir şey yapmaya çalışırken vatandaşı birbiriyle çatıştırabiliriz” dedi ve şu örneği verdi: “ Bizi kurtarma bölgesine götüren uçak, çadır almak için İzmir’e uğradı. Bu bizi arama kurtarma çalışmalarında 12 saat geciktirdi. Oysa ki, öncelik arama kurtarmadadır. 12 saatte kimse açlıktan ölmez.”
Japon insanını hayranlık ile seyrediyoruz
Nasuh Mahruki, konuşmasına şu sözler ile devam etti: “Japonya’yı hayran hayran seyrediyoruz. Yardım dağıtımları sırasında kimse kimseyi ittirmiyor. Bu, toplumsal kültür ve insani gelişmişlik ile çok alakalı bir şey. Ancak toplumu da bu seviyeye yükseltmemiz gerekiyor. Bu sadece Kızılay’ın, itfaiyenin, AKUT gibi kuruluşların çözmesi gereken bir mesele değil, milli bir meseledir.”
İstediğiniz kadar “afet lojistiği” konuşun!
Türkiye’de lojistiğin bu kadar zorlaşmasının sebebi olarak, yapı stoklarının depreme dayanıklı olmamasını gösteren Mahruki, “bu binaları depreme hazır etmeden, istediğiniz kadar afet lojistiği konuşun!” dedi.
AKUT Başkanı Mahruki, konuşmasının sonunda deprem ve afetler konusunda gösterdikleri duyarlılıktan ötürü de, hem lojistik firmalarına hem de Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu yöneticilerine teşekkürlerini sundu.
Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu: Türkiye buna lâyık değil
Sempozyumun son konuşmacısı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu oldu. Konuşmasına, “Türkiye’de kanunların hep deprem odaklı çıkarıldığı” eleştirisiyle başlayan Kadıoğlu, “ afet yönetimi mantığında 50- 60 yıl geriden gidiyoruz. Konuşmalarımızda hep doğal afetlerden bahsediyoruz. Oysa afetin doğal olmayanı da var. Örneğin, bir uçağın düşmesi de bir afettir” dedi.
Türkiye’de en büyük problemin uluslar arası normları literatüre bakmadan “sana göre, bana göre konuşmak” olduğunu kaydeden Kadıoğlu, “Türkiye, buna değil, daha iyisine lâyık” dedi.
Bizi, Türkiye’deki kriz yönetimi mantığı öldürüyor
Prof. Dr. Kadıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye’de ‘afet yönetimi’ deyince, yemek dağıtmak ve çadır kurmak anlaşılıyor. Biz afet yönetiminin müdahale ve iyileştirme aşamasında kalmışız. Oysa hazırlık, erken uyarı, zarar azaltma aşamalarını da dikkate almak lâzım. Türkiye’de risk azaltma ve hazırlık aşamalarına yeterince önem verilmiyor.”
Kriz yönetimi mi, “keriz” yönetimi mi?
Türkiye’de tek başına “kriz yönetiminin” ele alındığını ifade eden Kadıoğlu, “ oysa ki, kriz yönetimi “ risk yönetimi” ile beraberdir. Aksi bir durum, ‘kriz yönetimi’ değil, ‘keriz yönetimi’ olur” dedi.
Kentsel Dönüşüm Yasası’na eleştiri
Kentsel Dönüşüm Yasası’nı da eleştiren Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, “bu yasa, sadece ‘deprem’ odaklı. Oysa sadece deprem olmaz, bunun arkasından sel de olabilir, başka felaketler de gelebilir” diyerek, Japonya’da yaşanan son depremde görülen tsunamiyi de buna örnek olarak gösterdi.
Türkiye’nin işi çok zor
Afet mevzuatında halkın ve STK’ların “paydaş” olarak değil de, sadece “afetzede” olarak yer aldıkları açıklamasında bulunan Mikdatoğlu, “ böyle bir bakış açısıyla Türkiye’nin işi çok zor” dedi.
Sözlerini, “biz hep sonuçlar ile uğraşıyoruz, bu nedenle de başarılı olamıyoruz” şeklinde sürdüren Profesör, Türkiye’de lojistik de dahil olmak üzere tüm sektörlerin depreme hazırlıksız olduklarına vurgu yaptı.
Ankara, her şeyi elinde toplamış
Ankara’nın her yetkiyi elinde topladığını belirten Kadıoğlu, “ Ankara patronluğu eline almış, hiçbir şey de yapmıyor” dedi ve ekledi: “ Türkiye’de acele işler, önemli işlerin önüne geçiyor. Günübirlik işler yapılıyor. Biz hala, 1950’li ve 60’lı yılların mantığıyla, merkeziyetçi zihniyetiyle ‘her şey bende olsun’ diyoruz. Yukarıdaki Ankara eğer hedefler koymaz ise, aşağıdaki bizlerin başarılı olmamız mümkün değil.”
Vatandaşlar, belediyeler aleyhine suç duyurusunda bulunabilir
5393 sayılı Kanun’un 53. maddesinin belediyelere görevler yüklediği bilgisini de veren Mikdat Kadıoğlu, “ ancak bunu yapan belediye sayısı çok az. Bu nedenle vatandaşlar belediyeler aleyhine, görevi ihmal nedeniyle suç duyurusunda bulunabilirler. Ne var ki, böyle duyarlı bir vatandaş da çıkmıyor” yorumunu yaptı.
Prof. Dr. Mikdatoğlu konuşmasını Einstein’in şu vecizesi ile tamamladı: “Dünya kötülük yapanlar yüzünden değil, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir.”
Teşekkür belgesi verildi
Sempozyum, yapılan konuşmaların ardından konuşmacı olarak katılanlara teşekkür belgesi verilmesi ile sonlandı.
Haber: Arzu Başlantı