İstYA Projesi kapsamında geçen yıl Beykoz’da bulunan yontma taş dönemine ait taşınabilir kaya sanatına ait nesnelere, bu yılki çalışmayla yeni objeler eklendi.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Tarih Öncesi Arkeolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Emre Güldoğan başkanlığında, 2013’ten itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle Beykoz’da yürütülen İstYA Projesi bu yıl da devam etti.
Geçen yılki çalışmasında gerek İstanbul’un kültür tarihi gerekse ülke arkeolojisi açısından önemli, tarih öncesi dönemlere tarihlenen yontma taş buluntularının yanı sıra taşınabilir kaya sanatı örnekleri olarak adlandırılan işlenmiş insan yüzü biçimli taş, hayvan biçimli kırık taş figürü ile üzeri çizili 2 taş nesne bulan Güldoğan’ın, bu yıl da Beykoz’da devam ettirdiği yüzey araştırmasıyla aynı oranda öneme sahip yeni buluntular açığa çıkarıldı.
Bu yıl ağustos ve eylülde Beykoz Belediyesinin destekleriyle sürdürülen araştırmalarda tarih öncesi dönemlere tarihlenen yontma taş buluntularıyla birlikte bölgede ilk kez karşılaşılan yeni buluntular tespit edildi. 2 taş figür ile 4 fallus örneğinden oluşan buluntular, İstanbul’un kültür tarihi ve ülke arkeolojisi açısından önemli bir değere sahip.
İNSAN ELİNDEN ÇIKMA 6 TAŞ ESER
Doç. Dr. Emre Güldoğan, Avrupa Yakası’nda 6, Anadolu Yakası’nda da 9 olmak üzere İstanbul’da 15 ilçeyi kapsayan projenin geçen yıl Beykoz’da başlatıldığını anımsatarak, bir insan yüzü biçimli, 2 üzeri çizili iki taş nesne ile taş figürin bulunduğunu belirtti. Bu yıl da yapılan çalışmalarda, geçen yılki örneklerin devamı olarak nitelendirilebilecek iki adet figürin ile fallus olarak adlandırılan, inanç veya kültle ilgili 4 taş nesne bulunduğunu ifade eden Güldoğan, ‘Bu hem çalışmanın devamlılığı açısından hem de buluntuların Beykoz’daki aynı bölgede bulunması sebebiyle önem arz etmektedir. Eserler üzerinde uzmanlarla yaptığımız görüşmeler ve kendi değerlendirmelerimiz sonucunda söz konusu buluntuların hem formları hem de üzerindeki izlerden 2018’deki örnekler gibi insan elinden çıktığı belirlendi.’ dedi.
Güldoğan, bölgede ilk kez tespit edilen dört adet fallus örneğine bakıldığında ikisinin tamamlanmış, ikisinin ise fallus formunda tasarlanmış ancak tamamlanmamış eserler olduğunu anlatarak, şöyle devam etti: ‘Aynı bölgeden gelen dört fallusun olasılıkla sivri uçlu bir aletle şekillendirildiği ve kenarlarında düzeltme işlemleri yapıldığı, ayrıca belirli yerlerinde yine doğrusal çizgilerle açılmış izler olduğu görülmektedir. Örneklerden bir tanesi oldukça natüralistik bir durum göstermektedir. Figürin olarak adlandırılan eserlerden bir tanesinin özellikle zemine oturduğu düşünülen kısmında işleme izleri oldukça belirgin olarak yapılmıştır. Eserin ön yüzeyinde ve yan kenarlarında düzeltmeyle oluşturulan kavislerle işlemeden dolayı oluşan yükselti ya da kabartı olarak değerlendirilebilecek izler net bir biçimde görülebilmektedir. Figürin olarak nitelendirilen diğer eserde ise doğal bir taşın zaman içinde aşınması sonucu oluşan kırık alanlarının üzerinde insan eliyle derinleştirildiği düşünülen izler göze çarpmaktadır. Olasılıkla bir figürin olarak tasarlanan taşın üst kısmında olan izler sivri uçlu bir alet veya iple yapılmış izlenimi vermekte olup, bu alanın figürinin baş kısmını oluşturduğu düşünülmektedir. Baş ile gövdeyi ayıran derin izlerin ardından verev olarak gövde ile alt kısmı ayıran ikinci bir iz dikkat çekmektedir. Üstteki ize oranla daha hafif bir biçimde işlenen bu kısım dışında baş kısmının her iki yanında göz çukuru oluşturmaya çalışıldığını düşündürtecek izler de görülmektedir. Taşın dış yüzeyinde belirli noktalarda, sivri uçlu bir alet yardımıyla açıldığı düşünülen ve birbirini takip eden noktalar şeklinde izler dikkat çekmektedir.’
İSTANBUL’UN TARİH ÖNCESİ DÖNEMİNE IŞIK TUTACAK
Benzerlerine tarih öncesi dönemlerde dünyanın farklı bölgelerinde rastlanılan bu buluntuların, İstanbul’un tarih öncesi dönemlerdeki rolünün anlaşılmasında önemli katkılar yapacağını dile getiren Güldoğan, ‘Tarih öncesi dönemlerle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Paleolitik, epipaleolitik, neolitik, kalkolitik dönemleri araştırıyoruz. Bu buluntular dışında zaten bölgede yontma taş olarak alt paleolitik dönemden neolitik döneminin sonuna kadar olan buluntularla karşılaşıyorduk. İstanbul Boğazı’nın bulunduğu bölge geçiş bölgesi. Beykoz’da İstanbul’a geçişin yapılacağı Şile’den sonra en önemli noktalardan biri. Buluntular, hem bu bölgede daha önce yapılan çalışmaların olmaması hem de bu sonuçlarla o rotanın da ne şekilde olduğunu görmemiz açısından da önemli.’ diye konuştu.
Emre Güldoğan, 15 ilçeden 4’ün de yüzey araştırmasının tamamlandığını, diğer ilçelerde bu çalışmanın devam edeceğini belirterek, buluntulardan yola çıkarak bir kazı projesi başlatmayı planladıklarını kaydetti.