Toprak Reformu’nun rafa kaldırılmasıyla ve tarımda makineleşmeyle yoksullaşan dedelerimiz, İstanbul’a yığılan sanayileşmenin ucuz iş gücü oldular.
Devlet ve patronlar çalışanlarına konut yapmayarak gece kondu yapımına göz yumdular, 1973 yılında yapılan köprü ve fabrikalar etraflarına devasa bir gece kondu nüfusu çekti. Özelleştirmelerle Cumhuriyetin birikimleri tek tek satılırken belediyelerin bütçeleri arttırıldı. Emekçiler fakirleşirken Özal onlara İmar aflarıyla apartmanlaşın orta sınıflaşın dedi.
1988 de açılan 2. Köprü bu seferde zenginlere yaradı açılan orman arazilerinin üzerlerine villalar, lüks konutlar ve alışveriş merkezleri yerleşti.
1990’lı yıllarda küreselleşen dünyada İstanbul’da nasibini aldı. Dünya bankasının talimatına göre en az bir kentin metropolleşmesiydi çünkü tüketimin daha rahat örgütlenmesini amaçlıyordu.
2000’li yıllarda İstanbul Avrupa kültür başkenti olmaya karar verdi ve süreç daha da karmaşık hale geldi. Hızla büyüyen zengin ve kültürel kentte bizlerde yerimizi muhafaza etmek adına kendimizden ödünler vererek mücadeleye giriştik. Ama verdiğimiz bu ödünler biz dâhil olmaya çalıştıkça daha da büyüdü Devasa alışveriş merkezleri, Uluslararası bankalar, büyük yatırımlar olarak karşımıza çıktı, bir nevi kazdığımız kuyuya kendimiz düştük.
Biz dâhil olmaya çalıştıkça büyüyen, genişleyen nihayetinde kendi ellerimizle büyüttüğümüz küresel güçler ve onlara hizmet edenlerin sırada ki hedefinde ne yazık ki ilçemiz Beykoz var.
İstanbul Küçükçekmece Ayazma mahallesinde Kentsel dönüşüm sürecinde yıkılan evlerde kiracı olarak bulunan 18 aile boş bir arazide derme çatma kondular da yaşamaya başladılar oysa onlara Kentsel Dönüşüm öncesi Ayazma sakinlerine dağıtılan TOKİ, İBB ve Küçükçekmece Belediyesi başlıklı ve Aziz Yeniay imzalı bildirilerde, mal sahibinden kiracısına kadar çözüm‘ sözü verilmişti. TOKİ Başkanı’nın 31.03.2005’teki demecinin, yapılacak 30 bin sosyal konut kısmında Küçükçekmece-Ayazma telaffuz edilerek, Gecekonduda kiracı olarak oturanlara da sosyal konutlardan faydalanma imkânı tanınacağı‘ ilan edilmişti.
Ama bu 18 ailenin 2008 yılı Kasım ayı içerisinde yani Kış mevsiminde çadırları tüm kolluk kuvvetleri dâhilinde başlarına yıkıldı. Beykoz halkı olarak böyle şeyleri yaşayacağız mantığı çok uzak elbette felaket tellallığı yapmak için bu örneği vermedim.
2008 yılında Kentsel dönüşüm için yerlerinden giden ve barınmak için oralarda çadırlarda yaşayan vatandaşların terk ettiği arazi üzerinde tam 2 yıl sonra 2010 senesinde bir reklam filmi çekildi, elinde golf sopası olan bir müteahhit yaptım olacak diyor ve şunları ekliyordu;
Çünkü herkes havuzlu, güzel kaliteli evde oturmayı hak ediyor. Yani Lüks konutlarda.
Beykoz’da kentsel dönüşüm sürecinde Belediye Başkanımızın sürekli Beykoz’da Lüks konutların olacağını anlatırken acaba hitap ettiği kişilerin yüzde kaçı o lüks konutlarda oturabilecek gelir düzeyine sahip bunu bilmiyor mu?
İki yüz metrekare arazi içerisinde 3 dairesi ve bu dairelerde kendi ve çocukları yaşayan vatandaşa Lüks konutlardan sadece 1 tane alabileceğini öğrendiğinde kendimi oturacak yoksa çocuklarından birine mi bırakacak, düşüncesiyle cebelleşirken Belediye başkanımızın bu konu hakkında bir çözümü var, kura çekmelerini tavsiye ediyor.
Kanlıca’dan Çubuklu’ya uzanan yürüme parkurunun devamı Beykoz meydanına kadar marina olarak proje dâhilinde, Özel okullar da topraktan yeşermeye başladılar, birkaç tane de Otel kondurduk mu sahil şeridine tenis kortları, golf sahaları derken inşaat firmaları için muhteşem reklam filmi hazır.
Haydi bakalım Beykoz, yine kaldın Beykoz’da ama Beykozlunun durumu pek öyle görünmüyor.