İçinde bulunduğumuz günler hac ibadetlerini ifa için giden kardeşlerimiz açısından dönüş, yakınları için de onları karşılama günleri olarak farklı bir heyecanı barındırıyor.
Başka hikmetlerinin yanı sıra adeta ölümün,mahşerin,hesabın bir provası mahiyetinde olan, derin manaları simgeleyen sembollerden oluşan görevlerin yerine getirildiği hac ibadetlerini yapan hacılar memleketlerine döndüklerinde sanki başka bir alemden dünyaya dönmüş gibi hissederler.Çünkü geride bırakılan aileler, akrabalar, dostlar, memleket, millet,ümmet ve insanlık için duaların edildiği başka bir boyuttur adeta Beytullah Sanki lahuti bir yolculuktan dönmüştür hacı;ölmeden önce ölümü idrak ettiren bir yolculuktan
Ölümü ne kadar çok hatırlayabiliyorsa bir insan, hayatın manasını o kadar kavrayarak yaşayabiliyordur bu dünyada.Her an ölüm korkusuyla yaşamak gibi bir panik atak durumundan bahsetmiyoruz elbette.Ölüm ve ötesini idrakin oluşturduğu bir bilinçten bahsediyoruz.
Ölümü tefekkürün önemli bir başka vesilesi de yanımızdaki veya yakınımızdaki bir insanın ölümüdür.Çok önemli işlerimiz,toplantılarımız da olsa, uzakta da olsak koşar geliriz ; ölen yakınımızla birlikte en azından onu ebedi mekanına uğurlayana kadar bizim için de hayat sanki durmuştur,donmuştur bir süreliğine bizi de ölümün farklı boyutuna taşımıştır.
Başka bir ifadeyle,hayat bir film şeridi gibi akıp giderken biz de onun hızına uyumlu bir yetişme ve yetiştirme telaşı içinde bir sağa bir sola koşturup dururuz. Ne zaman ki bir yakınımızın hayat filminde ‘SON‘ yazısını görsek bu bizim kendi hayat filmimizden bir kareyi dondurup,tabiri caizse hayatımızın fotoğrafını çekip ,telaşa bir an olsun dur diyerek hayat ve ölüm üzerine tefekkür etmemize bir vesile olur (ya da olmalıdır).
Musallada yatan biz de olabilirdik,nitekim bir gün olacağız şüphe yok.Yunus’un dediği gibi ‘Ana karnından çıktım pazara,bir kefen aldım döndüm mezara‘ deyip hayat maceramızı tamamladığımızda,ailemizi,dostlarımızı ve düşmanlarımızı geride bırakıp,uğrunda koşturup durduğumuz mal-mülk,servet,güzellik,mevki-makamdan hiçbir şeyi götüremeden , 3-4 metre bir kefen bezini son giysimiz olarak kuşanıp,kara toprağın soğuk koynuna bırakıldığımızda kabrimizin karanlığını aydınlatıp bizi yalnızlıktan kurtaracak gerçek dostun ne olduğunu anlayacağımıza da şüphe yok.İş o ki bunu ölüm acziyetine düşmeden anlayalım,hayat kudreti elimizden alınmadan anlayalım: ‘Nihayet onlardan birine ölüm geldiği(kötü ameli ve sonucu kendisine gösterildiği zaman diyecek ki :’Rabbim! Dünyaya beni geri döndür,umarım ki ben yapmayı ihmal ettiğim şeylerin yerine iyi bir iş yaparım.’ Hayır! Bu onun söylediği boş laftan ibarettir.Artık tekrar dirilecekleri güne kadar önlerinde bir engel vardır(geri dönemezler).’ (Mü’minun,99-100)
İnsanlık tarihi boyunca insan ‘nereden geldik,niçin geldik,ne için varız,nereye gideceğiz?‘ sorularının cevabını aramıştır.Fıtratımız bu soruların cevabını ister. Bu sorulara verilecek cevap hayatımızı, varlığımızı anlamlandıracaktır. Aklımız bu soruların cevabı için elzemdir.Ancak aklın, bu soruların cevabını vermeye gücü yetmez.Akıl bu soruların cevabını bulacağımız kaynağı işaret ederse vazifesini yerine getirmiş ; bu soruların cevabını mutlak olarak vermeye kalkışırsa haddini aşmış olur.Akıl kibre kapılıp haddini aşarsa vicdan kör,sağır,dilsiz olur.Ve insan, sorularına cevap bekleyen fıtrat kabını yanlış bilgilerle doldurarak onu bozar.Fıtrat bozulunca hayat, yaratılış gayesine uygun yaşanamaz.Yaratılış gayesine uygun yaşanamayan bir hayatın insana sunacağı son ise hüsran olur.Fakat akıl haddini bilir ve bu soruların cevabını veren vahye işaret ederse yani bu sorular karşısında acziyetini farkeder ve bu soruların mutlak cevabını veren ilahi bilgi ile fıtrat kabını doldurursa selim bir fıtrat,doğru ile yanlışı ayırdeden bir vicdan ve iman ile hayat, yaratılış gayesine uygun yaşanabilir.Bu da insana ebedi mutluluğun yolunu açar.
Peki yaratıcımızın bu sorulara verdiği cevap nedir?
‘Onlar derler ki,biz Allah için varız ve O’na döneceğiz.‘(Bakara, 156)
‘Sizi boş yere mi yarattığımızı ve bize hakikaten döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?‘(Mü’minun, 115)
‘O (ki Yüce Allah) hayatı ve ölümü hanginizin güzel amel sahibi olduğunu ortaya çıkarmak üzere bir imtihan olmak üzere yarattı.'(Mülk,3)
Allah’ın elçisi de ‘Dünya tatlı ve hoştur.Allah size onu(ondaki nimetleri ) verecek ve nasıl hareket edeceğinize bakacaktır.’ buyuruyor.
Şimdi de ölümden ibret almanın ,ölümü ve hayatı tefekkür etmenin Rasulullah (S.A.V)in hayatındaki bir örneğine bakalım : Bera adındaki sahabi(r.a.) şöyle anlatıyor :Biz Rasulullah ile beraber bir cenazede bulunuyorduk .Rasulullah kabrin kenarına oturup ağladı,öyle ki gözyaşlarıyla toprak ıslandı.Sonra da ‘Ey kardeşlerim!İşte başımıza gelecek bu aynı ölüm hadisesi için iyi hazırlanın ‘ buyurdu.
Akıllı kişinin ölümü en çok hatırlayıp kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için hazırlanan kişi olduğunu unutmayalım.’Her nefis ölümü tadacaktır.'(Ali İmran,185) uyarısının kaynağının merhamet olduğunu farkedelim.Ve Hz.Ali(r.a)’ın şu hikmetli sözlerine kulak verelim: ‘Dünya arkasını dönmüş gidiyor,ahiret ise yönelmiş geliyor.Bunlardan her ikisinin de kendine has evlatları var.Sizler ahiretin evlatları olun.Sakın dünyanın evlatları olmayın.Zira bugün amel var hesap yok,yarın ise hesap var amel yok!’
Sözümüzü bir anekdotla bitirelim: Allah’ın deli mi veli mi olduğu bilinmez Salih isimli meczub bir kulu bir Cuma günü caminin hocasına ‘Hocam bugün hutbeyi ben okuyayım’ demiş,hoca efendi de ne yapsın hemen pratik bir cevap vermiş:’Salih bugün ben hazırlandım hutbeyi ben okuyayım bir dahaki sefere de sen okursun’ .Bu durumu böylece atlattıktan bir kaç ay sonra bir cenaze kaldılırken mevta kabre konulup üzerine toprak atıldığı sırada aynı Salih bu sefer de hoca efendiye Hocam ölüye önce ben bir telkin vereyim sonra da sen telkinini verirsin.’ deyince hoca efendi de hutbe sözünü hatırlayarak’ Tamam Salih,ver telkinini’ demiş.Salih toprak atanları durdurup mevtanın kabri başına geçip mezara eğilmiş ve aslında hepimizin hayatına ibret olacak şu orjinal telkini vermiş :
‘Yalan söylemedin de,haram da yemediysen fazla telaşa lüzum yok.Burda aldıysan orda verirsin,burda verdiysen orda alırsın.’
Allahu Teala hepimize ‘Ey iman edenler!Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için önceden ne göndermiş olduğuna bir baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.’ (Haşr,18) ayetinin idrakiyle yaşayabilmeyi nasip etsin.
Ayşe Nur Kapusuz
Beykoz İlçe Vaizi