Gönüllüydük

‘Gönülsüz hiçbir işe girişmedik, her işimiz gönüllü' demiştim! Hem de her işimiz.

Hal böyle olunca mesleği de rastgele seçmek olmazdı. Madem ki fizik hocamıza böyle gönülden bağlıydık, gidip de başka mesleğe…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

‘Gönülsüz hiçbir işe girişmedik, her işimiz gönüllü‘ demiştim! Hem de her işimiz.

Hal böyle olunca mesleği de rastgele seçmek olmazdı. Madem ki fizik hocamıza böyle gönülden bağlıydık, gidip de başka mesleğe gönül vermek olmazdı; olmadı da!

Ona duyduğum hayranlık yolumu aydınlattı, işimi de ‘gönüllü’ seçmemi sağladı. Var olsun, ömrü uzun olsun, sevgisi daim olsun…

Şimdi geriye döndüğümde anlıyorum ki; o da bu mesleği aklından çok gönlüyle yapanlardandı! Yolunu takip ettiğimi bildiğindendi; üniversite sınavından sonra beni ilk arayan, üniversite yıllarımda manevi desteğini hiç eksik etmeyen, diplomamı da ilk tebrik edenlerden biri o’ydu! O da gönüllüydü! Ne mutlu bana ki; onun çocuğunun öğretmeni olma şansını verdi bana; seçimim ve de kaderim!

Sağ elimiz Türk bayrağının üzerinde, gözlerimiz ailelerimizde yemin ederken ki heyecanımı hayatımdaki hiçbir olay tekrar yaşatamayacak! O kalbi öyle başka hiçbir duygu çarptıramayacak! O duygunun bugün bile hala bir adı yok!

Öğretmen sıfatıyla okula gittiğim ilk gün, sınıfa ilk girişim, ilk yoklama alışım ve ilk ‘kendi‘ sınavım… Paha biçilemez birer anı şimdi her biri… Hele ilk mezunlarım!

Şimdi ben bu satırları yazıyorum ve sizler okuyup geçeceksiniz! Bu duygular elbet sahibinde kalacak, okuyanına geçemeyecek! Nasıl geçsin ki?

Bilin isterim; her sabah bir şeyler anlatma aşkıyla uyanmıyoruz! Ne kadar kapının dışında bırakmak istesek de bizimle sınıfa giren dertlerimiz var bizimde! Unutmadıklarımız, kederlerimiz, sevinçlerimiz… Sınıfta, bizimle ama en derine ittiklerimiz… İlle de gülümseyişimiz!

Ben mesela! En kıymetlimi, babamı kaybettiğim gün ve dakikalarda tahtanın başındaydım… Ve o kayıptan kısa bir süre sonra, bütün dünyanın yükü altında, kalbimde derin kederler,  burnumda ince bir sızıyla ders anlatmaya devam ettim!

Ödenecek borçlarım oldu, yapılacak hesaplarım… Dedemi kaybettim o yıllarda! Bir ders arasında bir kanser haberi aldım mesela! Evlendim… Ayrıldım… Ama anlatmaya hep devam ettim.

Zannettiğiniz gibi tatillerden de ibaret değildi mesleğimiz; çünkü okulla sınırlı değildi işimiz. Ve her geçen yıl katlandı yüreklerimizde yüklerimiz! Çünkü her geçen öğrenci bir iz bıraktı zihnimizde! Onlar için bir öğretmen, bizler içinse onlarca öğrenciydi yüreğimizde taşımamız gereken… Taşıdık, taşıyoruz, taşıyacağız da elbet! Şikayetçisi değiliz, dedim ya; gönüllü girdik biz bu işe…

Şimdi diyorum ki ben size; siz bizim şeklimize takılmayın! Başımızın örtüsüyle, eteğimizin minisiyle ya da uzayan saçımız sakalımızla hemhal olmayın! Biz dersimizi anlatırız, siz merak buyurmayın! Karanlık değil bizim yolumuz! Kararacak olursa da ‘biz yanar’ yine aydınlatırız o yolu! Yeter ki yolumuza taş koymayın! Diyoruz ki; kıymet bilin, güvenmeyi öğrenin… Sınıfımızı bize bırakın ve kenara çekilin!

Bizleri değerlendirecekseniz emeklerimizle değerlendirin… Anlattıklarımızdan çok öğrettiklerimizle… Es geçtiklerimizle değil, hoşgördüklerimizle…

Ve ne olur, onları da küçümsemiyoruz ama bizi dilenciye benzetmeyin! Biz dilenmiyor aksine dağıtıyoruz; sevgiyi, hoşgörüyü, anlayışı ille de sabrı!… Düşünün ! Düşünün ki; gün gelir ödeyemezsiniz bazı hesapları…

Gönüllüydük
Bizi Takip Edin