Mevlid Kandili Vesilesiyle….

Değerli Okuyucular!

 02.01.2015 /12 Rebiülevvel 1436 Cuma gecesini Peygamberimiz(S.A.V)'in alemlere rahmet olarak dünyaya teşrifini ifade eden Mevlid kandili olarak idrak edeceğiz. Bizler Onu görme ve Onun ashabı olma şerefine eremedik. Ancak…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Değerli Okuyucular!

 02.01.2015 /12 Rebiülevvel 1436 Cuma gecesini Peygamberimiz(S.A.V)’in alemlere rahmet olarak dünyaya teşrifini ifade eden Mevlid kandili olarak idrak edeceğiz. Bizler Onu görme ve Onun ashabı olma şerefine eremedik. Ancak Onun özlediğini, kavuşmak istediğini söylediği, kendisini görmedikleri halde uğruna canını verecek kadar sevdikleri için kardeşlerim dediği ümmetinden olabilmek istiyorsak Onu sözleriyle, ilkeleriyle hayatımızın merkezine yerleştirmek, örneğimiz ve önderimiz kılmak durumundayız.

Bugün yaşadığımız dünyanın insanlık adına utanç veren zulüm ve merhametsizliğin kol gezdiği coğrafyalarına başımızı çevirdiğimizde ; ”Neredesin ey Nebi senin insanlığa öğrettiğin insana insan olduğu için değer vermeyi bugün ümmetin de dahil bütün insanlık unuttu. Adaletsizliğin, zorbalığın, merhametsizliğin panzehiri olan insanlık sevgisini, kardeşlik sevgisini bize yeniden öğret” diye feryat etmek istiyoruz.

Bu Mevlid kandilinin insanlığın kurtuluşuna Müslümanların gafletten uyanmasına vesile olmasını niyaz ederek yazıma bir anekdotla giriş yapayım: “Zaman zaman bir araya gelip fikir alışverişi yapan vaktin ilim, fikir sanat adamları bu sefer şu sorunun cevabı üzerine tartışmaktadır: ‘Köşkte yangın çıksa ve bu yangından sadece bir şeyi kurtarmak mümkün olsa, Picasso’nun tek ve nadide bir daha yenisini yerine koymak mümkün olmayan bir tablosunu mu, yoksa yeni doğmuş bir bebeği mi kurtarırsınız?’

Bir kısmı derler ki, tabloyu kurtarırız çünkü o dünya çapında önemli bir eserdir, insanlığa mirastır, kaybının telafisi mümkün değildir. Bu görüşe katılmayan diğer grup da der ki; siz o bebeğin yarın Picasso kadar belki ondan önemli bir adam olmayacağını, insanlık için önemli eserler vermeyeceğini garanti edebilir misiniz onun böyle bir potansiyeli taşıyor olma ihtimali bile kurtarılması gerekenin bebek olması için yeter. Bir köşede tartışmaları dinleyen ve söze karışmayan ev sahibi şairin suskunluğunu fark eden biri, üstat der; siz ne düşünüyorsunuz? Siz olsanız hangisini kurtarırsınız tabloyu mu, bebeği mi? Şair cevap verir: ‘Bebeği. Ama sadece İNSAN olduğu için.’

Evet, sadece insan olması insanın değerli ve saygın olması için yeter şarttır. Her insan din, can, akıl, nesil ve mal güvenliği haklarına sahip olarak doğar. Bunlar sonradan edinilmiş, kazanılmış haklar değil, insan olmaya bağlı olarak var olan haklardır.

İnsanı diğer yaratılmışlar arasında en üst bir konuma yerleştiren, ona yaratıcısı tarafından bahşedilen bu şeref ve haysiyet / onurdur. İnsan hayatı boyunca bu onuru korumanın mücadelesi ile Rabbi katında değer kazanırken, gerek kendi gerek diğer insanların onurunu hiçe sayan; gerek kendi gerek başka insanların şeref ve haysiyetini yaralayan davranışları Rabbi katında değer kaybetmesine sebep olur.

Hz.Adem’den Hz.Muhammed (S.A.V)’e kadar Allah(C.C.)’ın elçiliğini yapan bütün peygamberlerin temel mücadelesi yeryüzünde halife olarak yaratılan insanın yetki ve sorumluluklarını, sahip olduğu onuru koruyarak yerine getirebilmesi içindir.

Dinde günah kavramı insanın bulunduğu yüce mevkiden alçalmasına izin vermemek için vardır. Fakat dileseydi bütün insanları aynı inanca mensup kılabilecek olan Yüce Allah, insanın ve insanlığın onurunun nelere bağlı olduğunu beyan edip, yol gösterip tercihi insana bırakmıştır; tercihinin karşılığına razı olmak şartıyla.

İnsanların hepsi mülkiyet, hürriyet ve ismet şeklinde tespit edebileceğimiz temel haklara sahiptir. Her insan doğuştan çalışıp kazanma ve mülkiyet elde etme hakkına sahiptir. Onu yaratan hür olarak yaratmıştır. Allah’a kul olan insan hiç kimsenin ve hiçbir nesnenin esiri ve kölesi olamaz. Kölelik insanın aslına aykırı, sonradan olan ve onurunu zedeleyen bir durumdur. İsmet olarak anılan insanın şeref ve haysiyeti de Allah tarafından teminat altına alınan şahsiyet haklarıdır. İnsana bu temel hak ve özgürlüklerini veren Allah’tır, başka bir varlık ve otoritenin onları ama hak ve yetkisi yoktur.

Allah Resulünün ömrü bunun mücadelesinden ibarettir. Vefatından hemen önce insanlığa bıraktığı veda hutbesi bu mücadelenin belgesi niteliğindedir. Onun hayatı güçlü- güçsüz, sağlıklı-hastalıklı, bilgili- cahil, varlıklı- yoksul herkesi aynı şekilde saygın,onurlu ve değerli görmesinin örnekleriyle doludur. İnsanlar ırk, dil, cinsiyet ve inançları sebep gösterilerek tahkir edilemez, onurları zedelenemez.

Hayatı boyunca kimseye hakaret etmeyen, ne bir köleye ne bir kadına ne bir çocuğa el kaldırmayan, yalan, riya, dedikodu, iftira, alay, haset, kin, nefret örneği herhangi bir davranışın eseri hayatında görülmeyen Hz.Peygamber (S.A.V) insanın kendi onurunu nasıl koruyacağı ve başkalarının onuruna nasıl saygı duyulacağının en mükemmel örneğidir. Onun hayatının sonunda bir veda niteliğinde insanlığa seslenişinden (veda hutbesinden)bir bölümle yazımı sonlandırmak istiyorum: Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabi ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.

Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız:

– Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız.

– Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz.

– Zina etmeyeceksiniz.

– Hırsızlık yapmayacaksınız.

İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? ‘

Sahabe-i Kiram hep  birden şöyle dediler: ‘Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şahadet ederiz!’

Biz de buna şahitliğimizi Mehmed Akif merhumun naatındaki (Hz.Peygamber için yazdığı şiir ) dizelerle dile getirelim:

Dünya neye sahipse, onun vergisidir hep;

Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.

Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet…

Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret.

Allah-u Teala hepimize, bütün insanlara, bize bahşettiği insanlık onurunu kendimiz ve başkaları adına yere düşürmeden yaşamayı nasip etsin.

Ayşe Nur Kapusuz

Beykoz İlçe Vaizi

Mevlid Kandili Vesilesiyle….
Bizi Takip Edin