Onuncu köyün yolcularına!

Değerli Okuyucular!

Bu yazıda toplumlarda oluşabilecek yozlaşmanın ve sosyal çöküşün önüne geçecek bir ilkeden bahsetmek istiyorum: “İyilikleri yaygınlaştırmak, kötülüklerin kalkması için çalışmak ”

Sağlıklı ve huzurlu bir toplumsal hayatın devaml

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Değerli Okuyucular!

Bu yazıda toplumlarda oluşabilecek yozlaşmanın ve sosyal çöküşün önüne geçecek bir ilkeden bahsetmek istiyorum: “İyilikleri yaygınlaştırmak, kötülüklerin kalkması için çalışmak ”

Sağlıklı ve huzurlu bir toplumsal hayatın devamlılığı için şart olan bu ilke  yüce kitabımızda “İçinizden hayra çağıran,iyilikleri emredip kötülüklerden sakındıran bir topluluk bulunsun,onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Ali İmran, 110) buyrularak ortaya konmuştur. Toplum içinde  birbirimizi iyiliğe yönlendirmek, kötülükten uzaklaştırmak her birimize düşen bir insanlık vazifesi olmasının yanı sıra söz konusu ayette, bu görevin ihmal edilmemesi için bunu hatırlatacak, bunu bir sorumluluk olarak üzerine alacak bir gurubun bulunması  özellikle istenmiştir.

Bu konunun önemle üzerinde durulmuştur. Zira bu özellik toplum için adeta bir otokontrol mekanizmasıdır. Eskiden buna içtimai müeyyide denirdi.         Vücudumuzdaki bağışıklık sistemi gibi toplumun da sosyal olarak bir bağışıklık sistemi vardır. O da ’emri bil maruf nehyi anil münker’ yani iyilikleri emretme kötülüklerden menetme sistemidir. Vücuda giren mikroplara karşı vücudumuzun savunma mekanizmaları nasıl devreye girip onunla mücadele eder, vücuda yayılmasını ve hasta etmesini önleyip vücuttan dışarı atmaya çalışırsa toplum içinde de kötülüklerin yayılmasını engelleyen, iyiliği emredip hayra çağıran birileri olmalıdır. Bu görev toplumun vazgeçilmez dinamiklerinden biridir.

Çağımızın vebası olarak adlandırılan AİDS hastalığı pek çoğumuzun malumu olduğu üzere vücuda giren HIV virüsünün vücudun bağışıklık sistemini çökertmesiyle oluşan bir hastalıktır. Bağışıklık sistemi çöken vücut diğer zamanlarda çok rahat atlattığı basit bir nezle, grip hastalığıyla da mücadele edemez, çünkü düşmanla savaşacak ordusu kalmamıştır. Basit,önemsiz sayılan bir düşman bile  onun işini bitirmekte zorlanmaz ve hastalık ölümle sonuçlanır. İşte bir toplumda kötülüklerle mücadele edilmiyorsa o toplum AİDS’e yakalanmış biri gibi  artık sonunu bekleyebilir.

Hiç kimse masum olmadığına ve insan her an nefsiyle baş başa olduğuna göre, herkesin öğüde ihtiyacı vardır. Yüce Rabbimiz diğer bir ayeti kerimede, ‘Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz .’(Ali İmran,104) buyuruyor. Buradan anlıyoruz ki, yaşadığımız dünyada iyilikleri emretme,kötülüklerden menetme,birbirimizi uyarma görevini yerine getirmediğimizde en hayırlı olma vasfımızı da kaybederiz.

Mahallemizin ucundaki bir evde yangın çıkmışsa  yangın benim evimde değil, bana uzak der ve o yangının söndürülmesi için bir çaba sarfetmezsek, alevlerin evden eve sıçrayarak bizim evimize kadar ulaştığına şahit olabiliriz. Rabbimiz Kitabı Keriminde bizi şöyle uyarıyor:”Öyle bir fitneden(sosyal çözülme ve toplumsal kokuşmadan) sakının ki, (bu yozlaşma) sadece içinizden ona neden olanlarla sınırlı  kalmaz (umuma yayılır  ve hepinizi perişan eder).Bilin ki Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal,25) İçinde yaşadığımız toplumda aynı gemide seyahat eden yolcular gibi olduğumuzu geminin tabanında bir delik açılmasına izin verirsek bu deliğin bütün yolcular için tehlike arz edeceğini, gemi batarsa hep beraber batacağımızı aklımızdan çıkarmayalım.

Unutmayalım ki, iyiye verdiğimiz değer ,kötüye verdiğimiz tepkiyle orantılıdır.Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz : “Kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin.Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse,diliyle değiştirsin.Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin (kabullenmesin) ki,bu imanın en zayıf derecesidir.” buyuruyor. Mü’minin bu özelliğini milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy dizelerinde  şöyle dile getiriyor:

Kanayan bir yara görsem yanar ta ciğerim

Onu dindirmek için tekme yerim çifte yerim

Adam aldırma da geç git diyemem, aldırırım

Çiğnerim, çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım.

Olgun bir  mü’min yaşadığı toplumda, yaşadığı dünyada bu sorumluluğu hissetmeli, kötülüğün ve batılın, iyiliğe ve hakka galebe çalmasına(üstün gelmesine) seyirci kalmamalı, iyiliğin yükselmesi , kötülüğün yok olması için üzerine düşeni yapmaya hazır olmalıdır.Aksi halde Allah Rasulünün şu uyarısıyla karşı karşıya geliriz: “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki,ya iyiliği emreder ve kötülükten nehyedersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir.Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz de duanız kabul edilmez.”  

Bu konuda dikkatten kaçırmamamız gereken önemli bir nokta var ki o da şudur: “İyiliği emir ve kötülükten alıkoyma vazifesi yapan kimseler,  bunun metodunu iyi bilmelidir..Nezaket, iyi muamele,yumuşak davranış,merhametle yaklaşma gibi genel esaslar,böyle kimselerde bulunması gereken temel vasıflardır.” Allahu Teala Rasulüne “Allah’dan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın.Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, elbette onlar etrafından dağılıverirlerdi.”(Ali İmran,159) buyurmuştur. Dogrulari söylemek kadar doğru usluplari kullanmak da vazifedir. Hz.Musa ile Harun (a.s) Firavuna gönderilirken sadece hakikati söylemekle değil hakikati yumuşak bir üslupla söylemekle vazifelendirilmistir.

İmam Şafii :“ Kardeşine öğüt veren kimse,gerçekten nasihat etmiş ve onu süsleyip sevindirmiş olur.Fakat aleni ve herkesin gözü önünde ona öğüt veren kimse, kardeşini son derece küçültür ve batırır.” der. Nasihat insanın psikolojik gerçekleri ve özellikleri dikkate alınarak yapıldığında  fayda verme ihtimali daha yüksektir. Kaş yaparken göz çıkarmamak ilkesine bağlı kalmak iyiliğin maya tutup,kötülüğün sökülüp atılmasına daha uygundur.

Unutmayalım ki, bir konuda önder ve örnek olacak kişilerin, önce kendi nefislerini ıslah etmeleri gerekir. Yapmadığımız bir iyiliği emretmenin ,terk etmediğimiz bir kötülükten menetmenin etkili olması beklenemez.Kişinin kendinden başlayıp etrafına doğru yayılacak bir ıslah hareketi dünyayı değiştirecek güçtedir.

Atalarımızın bu ilkeyi bir hayat felsefesi edinenlerin karşılaşacakları sıkıntıları anlatan  “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” sözünü de hatırlayarak Allah’tan hepimize bu yolda gayret, sebat ve sabır vermesini, yardımcımız olmasını niyaz ederim.

Onuncu köyde görüşmek dileğiyle!

Onuncu köyün yolcularına!
Bizi Takip Edin