AK Parti İlçe Teşkilatının daveti üzerine Beykoza gelen Anayasa Mahkemesi eski rapörtörü, MKYK üyesi Osman Can, önemli açıklamalarda bulundu.
Ak Parti Beykoz İlçe Teşkilatı AR-GE Biriminin daveti üzerine Beykoza gelen Anayasa Mahkemesi eski rapörtörü Doç. Dr. Osman Can, toplum olarak yeni bir Anayasaya ihtiyaç duyulduğunu belirterek, bugünkü anayasa çalışmalarında, 1071 Malazgirt Savaşı sırasındaki toplumsal barışın örnek alındığını kaydetti. Can, başkanlık sistemi ve açılım süreci ile ilgili açılamalarda da bulundu.
Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezinde gerçekleşen Değişen Türkiye ve Anayasa Tartışmaları konulu toplantıya, Ak Parti Beykoz İlçe Başkan Yardımcıları Erdal Demir, Av.Ahmet Deliak, Zülküf Sönmez, Şevki Kazancı, Gençlik Kolları İlçe Başkanı Fatih Sağlam, İlçe Gençlik Kolları üyeleri, İlçe Yönetim Kurulunun bazı üyeleri ve partili vatandaşlar katıldı.
Anayasa Mahkemesi eski rapörtörü, Ak Parti MKYK üyesi Osman Can, İlçe Yönetim Kurulu AR-GE Birimi Başkanı av. Erdal Demir tarafından özgeçmişinin okunmasının ardından, konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet edildi.
Anayasanın başladığı yer sokaktır
Sözlerine, konuşmasının çerçevesini, Toplum Sözleşmesi kavramı üzerinde kuracağını kaydederek başlayan hukukçu Osman Can, bunun sebebini ise şu sözler ile açıkladı: Çünkü anayasalar, toplum sözleşmesidir derler; hakikaten öyle mi? Ona bir bakacağız. Madem toplum sözleşmesidir; Türkiyedeki durum nedir, neydi ve ne olacak?
Anayasa ile Toplum Sözleşmesi arasındaki ilişkinin teorik görünmesine rağmen, anayasa konusunun vatandaşlar tarafından da sürekli tartışıldığını belirten Can, bunun nedenini, anayasanın başladığı yer sokaktır; manav, kasap, polis; o yüzden bizim hayatımızı ilgilendiriyor şeklinde açıkladı.
Anayasa, dağdaki çobandan öğrenilebilecek bir şey
Anayasa dediğimiz şey, hukukçulardan değil, dağdaki çobandan, vatandaştan öğrenilebilecek bir şey söyleminde bulunan Doç. Dr. Osman Can, şunları kaydetti: Anayasa, bize ait olan bir karardır; bizim kaderimize ait olan bir karardır. Nasıl yaşamayı düşünüyorsak, yanı başımızda bizimle farklı olanlar ile nasıl ilişki kurmayı düşünüyorsak, bu ilişki bozulduğunda bunun nasıl düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorsak, sıkıntımız olduğunda nereye müracaat edeceksek, otorite kullananın bize karşı nasıl bir tutum içerisinde olması gerektiğini düşünüyorsak, nasıl bir hayat sürdürmek istiyorsak ve aynı zamanda çocuklarımıza nasıl bir dünya bırakmak istiyorsak, bütün bunların hepsi anayasa ile ilgili. (Anayasa) vatandaş olarak bize ait bir karar. Hayatımızı zehir edebilir; hayatımızın cennete dönüştürülmesinin bir imkânı da olabilir.
Anayasa böyle bir şey
Bir anayasa yapılırken, nasıl konusunda bir karar verildiğini hatırlatan Can, bu karar üzerine bir sistem, bir devlet aygıtı inşa edildiğini kaydederek, Anayasa yapmak dediğimiz zaman iki şeyi yapıyoruz: Birinci olarak bir karar veriyoruz; ikinci olarak bu kararın hayata geçmesini sağlayıcı bir sistem yaratıyoruz. Nasıl bir sistem? sorusunu soruyoruz. Anayasa böyle bir şey açıklamasında bulundu.
İnsanların biraradalığı garanti altına alınmalı
Anayasa Mahkemesi eski rapörtürü ve Ak Parti MKYK üyesi Doç. Dr. Osman Can, konuşmasının devamına şunları söyledi: Bir anayasanın toplum sözleşmesi haline gelebilmesi için, o anayasanın bu sözleşmeye uygun olarak hayata geçmesi ya da o sözleşmenin esas alınıp bunun üzerine bir anayasa inşa edilmesi lâzım. Bir arada yaşamaya karar vermiş olan insanların o biraradalığını garanti altına alabilecek ve o insanların gelecekten beklentilerine cevap verecek bir devlet düzeni, bir anayasal düzen yaratılması gerekiyor.
Toplumsal sözleşmeler barış üzerine kuruludur
Toplum sözleşmelerinin barış üzerine kurulduğunu, aksi durumun bir dayatma olacağını belirten Can, dayatma ise ahlaka aykırıdır. Kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına asla yapma şeklindeki temel ahlak kuralına aykırıdır. Nasıl yaşamak istiyorsan, başkalarının da kendi yaşama tarzına göre yaşama hakkı olduğuna inanacaksın, bunu kabul edeceksin. Zaten, bu kabul yok ise, savaş başlar dedi.
Anayasalara tarihsel açıdan bir bakış
Anayasaların bir toplumsal sözleşme oldukları tezine, kendi toprağımız açısından bakma önerisinde bulunan Doç. Dr. Osman Can, bu kapsamda 1876 Osmanlı Anayasasından günümüze yapılmış bulunan beş anayasayı ( 1921, 1924, 1961 ve 1982), bunların birer toplum sözleşmesi olup olmadıkları açısından irdeledi.
Netice itibariyle, 1876 Anayasasının bürokrat ve ulemadan oluşan 28 kişi tarafından hazırlanarak, padişah tarafından onaylanması sonrasında hayata geçirildiği hatırlatmasında bulunan Can, bu anayasanın bir ferman anayasası olduğunu belirtti. Bunun bir toplum sözleşmesi olmadığını ifade eden Can, toplumda bir barış vardır; anayasal düzen bunun üzerine inşa edilir. Toplumun kararı üzerine inşa edilir. 1876 Anayasası ferman anayasasıydı dedi.
Ancak 1876 Anayasası ile toplum arasında, toplumu reddetme, düşman olarak kabul etme, bazı unsurları dışlama yönünde pek bir çatışma olmadığını savunan Anayasa Mahkemesi eski rapörtörü, bu anayasa, toplum sözleşmesini ötelemeyen bir anayasaydı yorumunda bulundu ve söz konusu anayasanın din, dil, ırk farkı gözetmeksizin Osmanlı tâbiyetinde olan herkesin Osmanlı sayıldığı maddesini de buna bir örnek olarak gösterdi.
Osmanlı, bir ırk değildir
Osmanlılığın bir ırk olmadığına işaret eden Can, 1876 Anayasasına atıfta bulunarak, herkes kendi etnik farklılıklarıyla, kendi diliyle, kültürüyle bir kimlik olarak yaşıyor, hukuk olarak vardır ama vatandaşlık itibariyle de kendini Osmanlı olarak kabul ediyor dedi.
1921 Anayasası: Toplum sözleşmesi dediğimiz tek anayasa
1921 Anayasasının, toplum kanaat önderlerinin oluşturduğu Birinci Meclis tarafından yapıldığını belirten Can, söz konusu anayasanın bir toplum sözleşmesi olduğunu, bireye bir kimlik biçme çabasını içermediğini, zira toplumun kendisi tarafından üretildiğini belirterek, Topluma kimlik biçme iddiası yoktur, çünkü meşru değildir. Sadece millet iradesi vardır. 1921 Anayasası toplum sözleşmesi dediğimiz tek anayasadır açıklamasında bulundu.
1924 Anayasası: Hayatınızı cehenneme çevirebilecek bir anayasa
1924 Anayasasının ise bir dayatma içerdiğini kaydeden Can, söz konusu anayasanın İkinci Meclis tarafından yapıldığını belirterek, bu meclisin ise bürokratlar şurası tarzında bir yapılanma olduğunu kaydetti.
Doç. Dr. Osman Can, silahlı güçleri kontrol eden, egemen siyasi hareketin katılabildiği, onun dışındaki hiçbir siyasi hareketin seçime girmesine izin verilmediği bir yapılanma tarafından üretilen 1924 Anayasasının, üçte bir oy çokluğuyla kabul edildiğini hatırlatarak, burada toplumsal barışın ve dolayısıyla toplumsal sözleşmenin söz konusu olmadığını, topluma sorulmadığını, toplumun fikirlerinin alınmadığını, toplumsal kanaat önderlerinin fikirlerinin bu anayasa içerisinde yer almadığını söyledi.
1924 Anayasasını, kadim devlet ile vatandaşlar arasında bir köprü kurmaya çalışan 1876 Anayasası ile kıyaslayan Osman Can, 1924 Anayasasının toplum sözleşmesi Osmanlıdaki gibi mi? diye sordu ve şunları ifade etti: 1924teki anayasa bir mühendislik çalışması; topluma dayatılıyor. Toplum sözleşmesi bir kenara itiliyor ve yepyeni bir kimlik biçilmeye çalışılıyor. Nasıl bir kimlik? Tarihsel bir kimlik mi? Hayır! Çünkü tarih reddediliyor. Osmanlının bütün müktesebatı ortadan kaldırılıyor. Bu anayasadaki özgürlüklerin hayatta herhangi bir karşılığının olmadığını çok iyi biliyoruz. Doğumdan ölüme kadar hayatınızı cehenneme çevirebilecek bir anayasa. Çünkü sizi siz olarak kabul etmiyor. Siz illa başka olmak zorundasınız; ancak o zaman kabul edebilirim diyen bir anayasa.
1961 Anayasası: Yine bir mühendislik çabası!
Hukukçu Osman Can, sözlerinin devamında, 1961 Anayasasının da bir mühendislik anayasası olduğunu belirterek, şu açıklamalarda bulundu: Burada toplum mu karar verdi? Toplum sözleşmesi var mı? Hayır! Yine bir mühendislik çabası. Sizin kimliğiniz bir önceki anayasada olduğu gibi yine reddediliyor; yerine yeni bir kimlik inşa ediliyor. Bunu kabul edene kadar, benim vesayetim altında yaşayacaksınız diyen bir anayasa.
1071, bir toplumsal barıştır
Anadolu topraklarının tarihinde, (1921 Anayasası öncesinde) toplumsal barışın sağlandığı bir diğer olayın ise 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı olduğunu söyleyen Can, bir katılımcının bu tarihin, Anadolunun kapsının Türklere açıldığını simgelediğini belirtmesi üzerine şunları söyledi: Hakikaten öyle mi? Alparslan bir Türk. Komutasında 35 bin tane asker. Kimler Alparslanın yanında yer almasaydı, bu zafer asla kazanılamazdı? Barbaroğulları var, Botan Beyliği var; bir sürü beylikler var. O bölgenin Müslümanları Araplar ve Kürtler var. Onların katkısıyla kazanıldı. Başka kimler var? Sadece Müslümanlar mı var? ( Burada) Ermeniler de Alparslanın yanındadır, Gürcüler de 1071, bütün inançlara özgürlük sağlamak üzerine kurulmuş bir hareketti. Kapıların açılması böyle bir şeydi. Barış bu.
Bugün, 1071i hatırlıyoruz
1071 Malazgirt Zaferinden yola çıkarak, toplantıya katılan katılımcılara, bugün ne yapıyoruz? sorusunu yönelten Doç. Dr. Can, şunları söyledi: 1071de olanı hatırlıyoruz; 1921de olanı hatırlıyoruz. Uzun yıllar bize, hayır, sen bunu yapmaya asla ehil değilsin dediler; sözleşme yapabilecek durumda değilsin dediler. Türkiye, bugün yeniden bu barışı fark ediyor; bu barışın üzerine anayasa yapma mücadelesi içerisine giriyor. Bize ait olan bir karara yeniden sahip çıkma durumundayız. Egemenlik her zaman bize aitti ama o egemenliği biz hiç kullanmadık, hep aracılar devreye girdi çünkü ve bize, sen ehil değilsin dediler.
Ak Parti olarak bizim dayattığımız bir şey değil
Millet artık bunu istediği için bu anayasa yapılmak zorunda diyen Osman Can, yoksa bizim Ak Parti olarak dayattığımız, direttiğimiz bir şey değil. Toplumu okuduğumuz zaman, toplumun bizden istediği şey budur. O yüzden yapmak zorundayız açıklamasını yaptı.
Soruları da yanıtladı
Doç. Dr. Osman Can, konuşmasının ardından ise, soru cevap bölümünde katılımcıların sorularını yanıtladı.
Tek bir kişiyi bile dışarıda bırakan bir anayasanın toplumsal sözleşme iddiasını zayıflatacağını ve barış imkânını ortadan kaldıracağını ifade eden Doç. Dr. Can, bu barışı sağlayamaz isek, dünyaya meydan okuyamayız dedi.
Çözüm, başkanlık sistemi
Bir soru üzerine, parlamenter sistemlerin siyasi partilerde lider hegemonyası, parti içi hiyerarşi ve seçim barajıyla sonuçlandığını kaydeden Can, bu sorunların çözüm noktasının ise başkanlık sistemi olduğunu savundu. Doç. Dr. Can, Türkiye şartlarında parlamenter sistem demek, parti içi demokrasinin unutulması gerektiği demektir açıklamasını yaptı.
Can, Türkiye, başkanlık sistemini kaldıracak bünyeye sahip mi? şeklindeki bir soruyu ise şu şekilde yanıtladı: Hiç endişeniz olmasın! Amerikan toplumu gökten zembil ile inmedi… Benim farkım ne?
Açılım, anayasal demokrasinin tesis edilmesidir
Anayasa Mahkemesi eski rapörtörü Osman Can, Beykoz Güncel Haberin, Anayasa çalışmaları ile açılım süreci arasında bir bağlantı olup olmadığı? şeklindeki sorusuna ise şu cevabı verdi: Anayasa meselesi bir demokratikleşme meselesidir. Toplumun talebine uygun olarak, bir anayasal düzen inşa etmek meselesidir. Açılım meselesi, toplumun anayasal düzenin dışında bıraktığı kitlelerin yeniden ortak bir anayasal paydada buluşturulması çabasıdır. Dolayısıyla, sözleşmeye dahil edilmesi ya da aslında yüz yıllık bir anayasal düzenin ötekileştirme faaliyetleri ve zararlarını ortadan kaldırma, bunu geriye çevirme faaliyetidir. Dolayısıyla, esas itibariyle demokratikleşme ve topluma ait olmayan, topluma dayatılan bir anayasal düzenin, topluma ait bir anayasal düzen ile ikame edilmesi suretiyle demokratikleşmenin tamamlanmasıdır. Açılım, anayasal demokrasinin tesis edilmesidir.
Osman Can kimdir?
Osman Can, (1968, Iğdır) Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi eski rapörtörü, yazar ve akademisyen. Ortaöğrenimini Ankara’da tamamladı. 1992 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.
Almanya’da Köln Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ” Türk ve Alman Hukukunda Cumhurbaşkanının Hukuksal Konumu” konulu tez ile 1997 yılında yüksek lisans; yine aynı üniversitede “Düşünceyi Açıklama Özgürlüğünün Anayasal Sınırları” konulu tez ile 2000 yılında doktora eğitimini tamamladı. Doktora tezi Almanya’da kitap olarak basıldı.
Demokratikleşme Serüveninde Anayasa ve Siyasi Partilerin Kapatılması adlı çalışmasının ardından 16 Ekim 2006 tarihinde anayasa hukuku doçenti unvanını aldı. Çeşitli üniversitelerde Anayasa Hukuku, Devlet Teorileri, Anayasa Yargısı, Temel Hak ve Özgürlükler dersleri verdi. 2002de Türk-Alman Kamu Hukukçuları Forumunu oluşturdu ve halen Türkiye koordinatörlüğünü yürütmektedir. 2 Temmuz 2002 tarihi itibariyle Anayasa Mahkemesi Raportörlüğüne atandı. Bu görevinden 1 Ekim 2010 itibariyle ayrılarak üniversiteye döndü ve Temmuz 2011 itibariyle de Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Evli ve iki çocuk babasıdır.
26 Eylül 2012’de AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın çağrısı üzerine yapılan görüşmenin ardından üyelik işlemleri tamamlanarak AK Parti’ye katıldı. 30 Eylül 2012’de yapılan 4. Büyük Olağan Kongrede AK Parti Merkez Karar ve Yönetim Kurulu asli üyeliğine seçilmiştir.
Haber: Arzu Başlantı