Öyle değilmi…

Şöyle bir hafta evde kalarak televizyon kanallarını düzenli bir istikrar içerisinde takip ettiğimizde memleketin halini biraz daha görebiliyoruz.

Nüfusumuzun önemli bir kısmı iş, güç, okul, seyahat vs. gibi nedenlerden dolayı zamanının…

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Şöyle bir hafta evde kalarak televizyon kanallarını düzenli bir istikrar içerisinde takip ettiğimizde memleketin halini biraz daha görebiliyoruz.

Nüfusumuzun önemli bir kısmı iş, güç, okul, seyahat vs. gibi nedenlerden dolayı zamanının önemli bir kısmını ev dışında geçiriyor. Bu kesime televizyon kanalları sabah ve akşam saatlerinde tatmin edici programlar sunuyor demek mümkündür.

Fakat nüfusumuzun önemli bir kısmı ise ev hanımları, ev kızları, tercihli ve zorunlu durumlardan dolayı evde olanlar, bunlara %10’u geçen işsizleri de ekleyince zamanını evde ve çoğunlukla televizyon başında geçirdiğin rahatlıkla söyleyebiliyoruz. (Kamuoyu araştırmaları ve TV kanallarını izlenme oranları böyle söylüyor)

Bir haftalık programların genel seyrine baktığımızda;

Birkaç kanalda sabah haberleri, haftanın bir günü siyasi partilerin meclis toplantıları, bu sıralarda propaganda yayınları, akşam saatlerinde haberler ve sonrasında dizi kuşakları veya diğer yayınlar. Bunların hepsi normal durumlar. Bu programların bu şekilde olması bir talebin sonucu oluyor.

Ya gün içerisinde yayınlanan programlar evde kalan çoğunluğun bir talebi mi? Değilse bu programlar neden yapılır? Bunlar için toplumumuz adına tam bir felaket. Yüzlerce alternatif var, kapat yâda kanal değiştir. Niye izliyorsun. Eğer yöresel bir klip izlemeyeceksen, motorlu testere, cilt kremi, mesir macunu, zayıflama hapı veya keçiboynuzu pekmez, gerçek yayla balı almayacaksan neden kanal değiştireceksin. Diğer kanallarda’ da bunlar var. Başka alternatiflerde yok değil tabiki.

Ancak, ülke gündemi kumandamızdaki ilk on bilemedik yirmi kanalında yayınlanıyor. Güzel filmler dizilerde burada. Bir şekilde bu kanallardan ayrılamıyoruz. (Reyting ölçümleri’ de böyle söylüyor)

İşte bu kanalların gün içerinde ki yayınlarının, devletin denetleyici kurumları tarafından, toplumun ruh halini ve psikolojisini, algısını ve hayat ‘tan beklentilerini nasıl etkiliyor yönünden değerlendirmesi gerekiyor. Ve bu değerlendirme sonrası yayınlarına müsaade edilmesi gerekiyor.

Evdeki eş, anne baba, çocuk vs. kim varsa, akşam eve gelenleri gün içerisinde ekran başında kaldıkları ve izledikleri programların oluşturduğu travmatik bir psikoloji durumunda karşıladığını söylemek mümkün olabiliyor.

Tabiki, yayınlanan dizi filmleri de bu kadar masum değil. RTÜK neyi ve nasıl denetler, RTÜK adını ilk duyduğumdan bu yana bunu anlayabilmiş değilim. Örneğin bir diz film var +7 yaş üzeri bir film. Fakat yedi yaş altında çocuklar filmde rol alıyor. Evet, sinema filmlerinin dizilere göre biraz daha gerçeği yaşamı anlattığını söyle biliriz. Felsefesi bu yöndendir. Dizi filmler ise daha çok sıra dışı konuları içeren, özentili hayatlar hayal ettirilen bir felsefi yaklaşıma göre hazırlanır ve izleyici ile buluşulur.

Tamamı için bunu söylemek haksızlık olur tabiki, önemli ve başarılı, tarihimize ışık tutabilecek, okumayı sevmeyenler için iyi gelebilecek filmlerde var. Bunları’ da göz ardı etmemek lazım. Burada ki sorunda şu, filmlerin isimleri ile yayınlanmış kitapların içeriği ile dizilerin içeriği birbirini tutmuyor.

Akşamdan sabah birçok şeyin değiştiği hayatta bunlarda geçere,

Öyle değil mi?

Sevgiyle ve dostça kalınız,

 

Öyle değilmi…
Bizi Takip Edin