Yeni yasama döneminin düşündürdükleri

Yeni yasama dönemimiz ülkemize, milletimize ve tüm çevre coğrafyadaki kardeş topluluklar için hayırlara vesile olsun.

Yeni yasama dönemimiz ülkemize, milletimize ve tüm çevre coğrafyadaki kardeş topluluklar için hayırlara vesile olsun. 12…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yeni yasama dönemimiz ülkemize, milletimize ve tüm çevre coğrafyadaki kardeş topluluklar için hayırlara vesile olsun.

Yeni yasama dönemimiz ülkemize, milletimize ve tüm çevre coğrafyadaki kardeş topluluklar için hayırlara vesile olsun. 12 Haziran 2011 tarihinde, milletimizin derin feraseti ile şekillenen Meclisimiz, ülkemizi 21. Yüzyılda ?lider ülke? sıfatını kazanmasında rehber niteliğinde olacak, yeni ?sivil? bir anayasanın oluşturulmasıyla görevlendirilmiştir. Yeni Anayasa talebi, toplumun tüm kesimlerinin ortak isteği ve iradesidir. Milletimizin kurduğu ve milletimizin sesi olan AK Parti, bu talebin varlığını kurulduğu günden itibaren kabul etmiş ve dillendirmiştir.

Sonuçta, siyasetin tüm yelpazesinin böylesi bir ihtiyacın varolduğu konusunda mutabık olduğu 12 Haziran?da çıkan sonuçlar neticesinde görülmüştür.

12 Eylül?ün Türkiye?ye dar gelen yamalı elbisesinden Türkiye?nin kurtulmasının zamanı gelmiştir. İnşallah, toplumun büyük ekseriyetinin temsil edildiği Meclisimiz en kısa sürede zamanın ruhuna uygun, insanı eksen alan ve evrensel değerlerle aynı düzlemde bir anayasayı hayata geçirecektir.

Bunun başlangıcı da Meclis çatısı altında tüm milletimize örnek olacak şekilde ?güzel sözü? öne çıkarmak olacaktır. Sadi Şirazi, Gülistan isimli eserinde ?İnsanın üstünlüğü güzel konuşmasındadır? der. O halde milletimizi temsil eden bu yüce Meclis çatısı altında her birimizin, ülkemizin ulaştığı demokratik olgunluğu göstermek amacıyla, güzel söze/konuşmaya öncelik vermemiz gerekiyor. Açıktır ki fikirler konuşuldukça olgunlaşır ve eylemlere dönüşür. 24. Dönem milletvekilleri olarak bu çatı altında birlikte konuşarak, tartışarak, yeri geldiğinde eleştirerek milletimiz için en iyi kararlara varacağız.

Kurtuluş Savaşımızı yöneten ve ?Gazi? ünvanını alan yüce Meclisimizde, tehlikenin en yakın olduğu anda dahi kürsü terk edilmemiş, söze nokta konmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk?ün, Yunan orduları Eskişehir hattına geldiğinde, Meclis?teki konuşması hepimizin hatırında bulunmalıdır. Konuşmasında Meclis?in ?sükûnet, soğukkanlılık ve azmini? tebrik eden Atatürk, ?Yüksek Meclisinizde tezahür eden bu yüksek hal, emin olunuz, hepimize ve bütün millete aynı surette müspet tesirini yapmıştır? diyerek, TBMM?nin milletimizin psikolojisine ve yaşantısına tesiri veciz şekilde vurgulamıştır. O nedenle ki, ülkemizin ve dünyanın geçtiği bu kritik değişim ve dönüşüm sürecinde, Meclisimizin duruşu her zaman olduğu gibi yine belirleyici olacaktır. Meclisimizin her şartta çalışması bir zarurettir. Meclisin çalışmasına herhangi bir şekilde engel olacaklar açıktır ki, tarih önünde büyük mesuliyete sahip olacaklardır.

Türkiye siyaset tarihinin önde gelen isimlerinden Samet Ağaoğlu?nun Kuva-i Milliye Ruhu isimli eserinde ifade ettiği gibi; ?Atatürk… Millet Meclisi?ni her zaman, devleti teşkil eden müesseselerin en üstünü gördü. Zaferlerin olduğu kadar inkılâpların şerefini de ona mal etti, ilhamlarının kaynağını millet, tatbikatçısını Millet Meclisi olarak ilan etti.? AK Parti, Atatürk?ün bu iradesine uygun olarak, kurulduğu günden itibaren ve 9 yıllık iktidar süresince Millet?in Meclisine sahip çıkmıştır. AK Parti hükümetleri iktidarları süresince hem Meclis?e hem de siyasete itibar kazandıracak çalışmalara imza atmış ve milletimizin en büyük eserine sahip çıkmıştır. Şimdi, yeni ve sivil bir anayasa yaparak, Gazi Meclisimiz için 21. Yüzyılda yeni bir şeref madalyası daha kazandırmak hepimizin görevidir. 24. dönem milletvekilleri olarak, milletimizin bizden beklentisi de budur.

Bu aynı zamanda çevre coğrafyada, demokrasi ve özgürlük talebi bulunan, mücadele veren kardeş halkların da bizden talebidir. Nasıl ki Kurtuluş Savaşını veren Meclisimiz ve kurulan Cumhuriyet, sömürgecilikle mücadele eden mazlum halklar için örnek teşkil etmiş ise, bu meclisin yapacağı çalışmalar ve yeni anayasa da, çevre coğrafyamız için bir özen tablosu, bir pusula hüviyeti görecektir. Bu durumu Başbakanımızla birlikte çıktığımız, Mısır, Tunus ve Libya ziyaretlerinde çok net gördük, görmeye de devam ediyoruz. Türkiye yükselen demokrasisi, gelişen ekonomisi, dünya standartlarına yaklaşan kültür ve sosyal hayatı ile Cebelitarık?tan, Bab?ül Mendep?e kadar dikkatle izlenmekte ve örnek alınmaktadır.

Son yüzyılda fakirliğin, yoksunluğun, diktatörlüğün, kan ve gözyaşının coğrafyasında yaşayan insanlar, 21. Yüzyılda insanca yaşamayı talep ediyor ve mücadelesini veriyor. Türkiye olarak bu talebe kayıtsız kalmamız mümkün değildir. Yurtta barış kadar, dünyada barışı kendisine vizyon edinen Türkiye?nin, her coğrafyada vicdanların sesi olması hepimizin ortak talebidir.

O nedenle ki Pakistan?dan, Kosova?dan, Gazze?den, Somali?den, Suriye?den yükselen yardım çağrılarına ilk Türkiye cevap veriyor, hükümetimiz başta olmak üzere halkımız, işadamlarımız bu ülkelere yardım etmek için seferber oluyor.

Sorunların küreselleştiği bir dünyada Türkiye, çözümlerin önemli bir aktörü olmak için adım atıyor. Bugün Somali?de meydana gelen bir gelişme ?kelebek etkisiyle? Türkiye dahil tüm devletleri etkileme potansiyeline sahip. O nedenle bu sorunlara karşı önleyici tedbirler geliştirmek ilk temel şart. İşte Türkiye çevre coğrafyalarda geliştirdiği, işbirliğine ve barışa hizmet eden politikasıyla bu şartı hayata geçirmektedir. Sorunu bize nüfuz ettiğinde değil, kaynağında müdahale etmek ve çözmek önemlidir.

O nedenle;

Türkiye artık Bursa kadar Üsküp?ten de mesul,

Diyarbakır kadar Erbil?den de mesul,

Hatay kadar Şam?dan da mesul,

Kars kadar Gazze?den mesul,

İzmir kadar, Bakü?den de mesul,

İstanbul kadar Kudüs?ten de mesul.

Mesuliyetimiz fazla ama bir o kadar da güzel?

Ne yazık ki, tarih hızla ilerlerken,

Çevre coğrafyamızda tarihin ve zamanın ruhunun gerisinde kalmış, Yaşanan değişimi görememiş hatta inkar etmiş rejimler mevcuttur.

Ne var ki gelişen iletişim teknolojileri, küreselleşme ile diktatörlükler dahi artık insanları dünyaya kapatamıyor. Tarihin gelişimini inkara meyledenler ise Tunus?ta, Libya?da, Mısır?da yaşadıkları akıbetle karşı karşıya kalıyorlar. Suriye?de yaşananlar da tarihin gerisinde kalmış bir rejimin, direnç göstermesinden ibarettir. Ne var ki bu direncin sonu da diğerleri gibi nettir. Türkiye, bu gerçeği kendisine göstermiş, trenin son vagonundan da olsa zamanın ruhunu yakalaması gereğini ifade etmemiştir. Ne var ki Suriye?deki mevcut rejim, bu tavsiyelerin hiç birisine uymamış ve kan dökmeyi sürdürerek tüm diktatörlüklerin tercih ettiği yola girmiştir. Bu noktadan sonra Türkiye?nin Esed yönetimine verecek bir şeyi kalmamıştır.

Yapılması gereken, bu ülkede can kaybının mümkün olan barışçıl yöntemlerle önüne geçilerek, Suriye halkının arzu ettikleri özgürlük ve demokrasiye kavuşmalarının sağlanmasıdır.

21. yüzyılın gerçeği; insanın temel aktör olduğudur. İnsanın gelişimini, onun için iyi olanı reddeden her rejim de çökme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Günümüz eko-politik sisteminin kalbinde çadırlar kuruluyor, gençler eylem yapıyorsa, her yerde gençler demokrasi talebinin sözcüsü oluyorsa, durup düşünmek zorundayız.

Artık insanlar 400 yıldır devam eden sömürü düzenine kesin bir dille ?dur? diyor. Ben değil biz diyorlar. Eşitliği talep ediyorlar. Küresel bir demokrasi ve özgürlük dalgası dünyayı bir baştan bir başa sarıyor. İşte Meclisimizin yapacağı yeni anayasa bu dalganın üstünde yükselmelidir. Evrensel değerlerle bezenmiş, çevre coğrafyaya ışık olacak bir anayasayı hep birlikte elele omuz omuza vererek hayata geçirmeliyiz. Milletimize karşı asli sorumluluğumuz budur.

 

Yeni yasama döneminin düşündürdükleri
Bizi Takip Edin