1907 Beşiktaş doğumludur Mehmet Zeki Muradoğlu. 1870 doğumlu Yakup Ali Efendi’nin ikinci çocuğu olarak gelmiştir dünyaya. Yakup Efendi, cennet mekân Abdülhamid Han’ın himayesinde Yıldız Sarayı’nda serçavuş olarak yıllarca görev yapmış, değerli hizmetlerinden ötürü de bizzat Sultan’ın elinden berât-ı şerifler almıştır.
Yaşlılık dönemlerinin başlarına tekâbül eder Yakup Efendi’nin Beşiktaş’tan Beykoz’a meyletmesi… 1940’lı yılların başında bugünkü adıyla Basmacılar Yokuşu olan Yalıköy’deki konağa taşınır ailesiyle. Aile geniş, hane kalabalıktır. Bu nedenden olsa gerek Mehmet Zeki Efendi izdivacını yaptığında, adet üzere aynı konakta yaşaması icab ederken, öyle yapmaz ve taşınır. Taşınır dediysem öyle bir çırpıda olmaz elbet bu. Zevcesi Muazzez Hanım’la bir süre aynı konakta yaşar bu sırada da babası tarafından alınmış olan Ortaçesme sırtlarındaki bahçeye kendi emekleriyle inşa eder; tek katlı, mütevazi evini. ‘Alınmış‘ dediysem, gerçekten satın alınmış olmasındandır bu. Zira Yakup Efendi sarayda çalışırken Beylerbeyinden iki katlı bir ev satın almış, Beykoz’a meylettiğinde ise bugün Küplüce olarak bilinen mahalledeki evini satmış, Beykoz’dan bahsi geçen menkulleri almıştır.
Elbet o yıllarda Beykoz bugünlerdeki gibi değildir. Yalıköyde mahalle denilebilecek sayıda ev bulunsa da, Mehmet Efendi’nin evini inşa ettiği bahçe öyle değildir. Yakınında yöresinde sadece iki ev bulunmaktadır. Yol yoktur dememe gerek yoktur sanırım. Uzun yıllar sonra o sımsıcak yuva haline gelmiş evin bahçesindeki asmanın altında, biz torunlarına o günleri anlatırken Mehmet Efendi; ‘patikamız bile yoktu. Ben fabrikaya giderken (mobil fabrikasından emeklidir kendileri) yanıma köpek alırdım ki çakallar saldırmasın‘ diyecektir… Her kar yağdığında çocuk aklımla pencere önünde oturup sağı solu gözetlediğimi hatırlarım; çakallar hala varmıdır diye…
Nurlar içinde yatsın babacığımın, amcamın, halamın ve ben dahil tüm kardeşlerimin çocukluğu Mehmet Efendi ile Muazzez Hanım’ın o güzel bahçelerinde geçmiştir. Kapının önündeki asma ve altında bulunan, yaz gecelerinde uzun saatler boyu oturduğumuz mermer masa halâ yerinde durmaktadır…
Mühim bir not düşmek isterim buraya ki, 1907 doğumlu Mehmet Efendi lise mezunudur. Yıl 2017, yani üzerinden tam 110 sene geçmişken bugün lise mezunu olamadan okullarını bırakan gençlerimizin ne kadar çok olduğunu düşünürsek bunun ne denli anlam ifade ettiğini daha iyi kavramış oluruz. Ömrü boyunca en çok sevdiği şeylerden biri ‘okumak‘ olmuştur Mehmet Efendi’nin. Nitekim 1991 senesi ağustos sabahı 84 yıllık müşfik kalbi bir krize yenilirken, yine kucağında kitabı olacaktır…
Geride bıraktıklarının arasında sanırım en değerlisi geniş kütüphanesi olmuştur Mehmet Efendi’nin. Bir de hiç unutmayacağımız nasihatleri; ille de saygı üzerine ille de adalet üzerine…
Neredeyse tüm hayatı Beykoz da geçmiştir Mehmet Efendi’nin. Bu beldenin çekilebilecek her mahrumiyetini çekmiş ama her fırsatta ‘cennet buralar‘ demeyi ihmal etmemiştir. Yine buraya bir not düşmek isterim ki, bu belde de bugün (neye dayanarak olduğunu halâ anlamamış olsam da) babalarının yerlerini tenezzül buyurmuş da hayırlarına dağıtıyorlarmış gibi ahkâm kesen kişiler, o tarihlerde henüz dünyaya gelmemiş oldukları gibi, muhtemelen onların büyükleri de Beykoz diye bir beldeden haberdar bile değildi. Ama işte o vakitlerde Mehmet Efendi ve onun gibi ‘gerçek‘ Beykozlular burada bir ömür sürmekteydi!
1991 Ağustos’unda Mehmet Efendi’nin, 2001 Nisan’ında eşi Muazzez Hanım’ın ve nihayetinde 2009 Aralığında oğulları Yakup Ali Muradoğlu’nun naaşları bu bahsi geçen bahçede helallik istenerek dostlarından, ebedi yolculuklarına çıkmıştır. Ömürlerini sürdükleri Beykoz’dan… Bu bahçede veda etmişlerdir her biri ailelerine… Bizler halâ onların aziz hatıralarıyla dolu bu bahçede yaşamaya devam etmekteyiz. Allah ömür verdiği sürece de burada devam etmek, bizlerde buradan veda etmek niyetindeyiz hayata…
Beykozlu denilebilecek birileri varsa sanırım o listenin en üst sıralarında olması gerekenlerdeniz.
Pekalâ hak verirsiniz ki, bahsettiğim tarihsel sürecin üzerine bugün Beykoz’da bazı kişilerin biryerlerden gelipte bizlere burada ahkâm kesmesini pek nahoş karşılamaktayız. ‘Sen nerden geldin ki, kimi kimin yerini çevirmekle itham ediyorsun’ demiyorsak tamamen edebimizden tamamen Mehmet Efendi’nin nasihatleri ışığında duruşumuzu bozmamamızdandır!
Belki sizlere bir de bir faydası olur, aklıma gelmişken söyleyeyim. Rahmetli dedemin en önemli hasihatlerinden biri de şuydu; ‘Çarıklı erkân-ı harp tehlikelidir! Cehaletini bilmezde efendi geçinir. Gereğinden fazla teşvik-i mesain olursa asaletine halel getirir.’
Sevgiyle kalın