Bir önceki yazımızda Afrika’da yükselen küresel rekabeti ve Mali’de yaşanan Fransız işgalini irdelemiştik. Bu yazımızda ise Afrika’da giderek kuvvetlenen Türkiye’nin varlığına dikkat çekeceğiz. 100 yıldır tüm küresel gelişmelerden uzak duran, adeta sahnedeki oyunun kendisi için belirlenmiş koltuktan izleyen Türkiye, artık uluslararası siyasetin tam merkezinde bir aktör. Orta Asya, Avrupa, Ortadoğu, hatta Uzak doğu konuşulduğunda Türkiye’nin mutlaka söyleyecek bir sözü var. Çünkü artık seyreden değil, aktif bir Türkiye profili var. Sivil toplum kuruluşlarıyla, iş dünyasıyla ve çağa ayak uyduran kamu kurumlarıyla Türkiye, üç sağlam ayak üzerinde eko-politikasını oluşturuyor. Eskiden bu üçlüden biri öne çıkarken şimdi bu üçlü atbaşı beraber hareket ediyor, inisiyatif alıyor. Bunun günümüzde en önemli örneklerinden birisi Somali’deki Türkiye mevcudiyetidir. Türkiye bugün, orada devlet kurumunu tüm organlarıyla yeniden inşa etmekte. Onlarca yıl sonra Somali, Mogadişu’ya ilk uçuşu gerçekleştiren yabancı havayolu şirketinin THY olması bu nedenle şaşırtıcı değildir. Yine 2011 yazında yaşanan müthiş kuraklık sırasında hem sivil toplum örgütleri hem de TİKA gibi kamu kurumları ile Somali’ye can suyu sağlayanın Türkiye olması da ilginç değil. Çünkü Türkiye, uzun yılların ardından geliştirilen dünyaya açık devlet aklıyla, toplumun tüm katmanlarına bu vizyonu destekleyecek imkan ve kabiliyetleri açmış, tıpkı diğer gelişmiş ülkeler gibi, sivil toplum örgütlerinin diğer ülkelerde faaliyet göstermesinin olanaklarını sağlamıştır.
Bugün Türkiye başta Afrika boynuzu olmak üzere, Sahel bölgesi ve Kuzey Afrika’da güçlü bir mevcudiyete sahiptir. Bu mevcudiyette gayet doğaldır. Çünkü Türkiye, Osmanlı olarak, Batılı sömürgeci güçler bu kıtayı talan etmeden yüzlerce yıl önce burada vardı. Bugün Afrika’ya gittiğiniz zaman oradaki İslam varlığını gördüğünüzde, hepimize son yüzyılda dayatılan Afrika algısının ne kadar çarpık ve yanlış olduğunu göreceksiniz. Afrika bir İslam kıtasıdır. O topraklarda güçlü bir İslam varlığı vardır. Osmanlı yüzyıllar boyunca işte İslam temelinde o topraklarda Tarık Bin Ziyad’ın, Selahaddin Eyyubi’nin izini takip etmiş, onların mirasını taşımış ve büyütmüştür. O nedenle Türkiye olarak bu yaşlı kıtada olmamız şaşırtıcı olan değildir. Esas 100 yıl boyunca bu kıtayı görmezden gelmemiz şaşırtıcıdır. Dünyanın tüm yükselen güçleri birbir bu kıtayı yeniden sömürgeleştirmek ve İslam varlığını kuşatma altına almak için stratejiler geliştirirken, Türkiye’nin bu stratejiye alternatif geliştirmesi doğaldır, olmalıdır. O sebeple ki bugün TİKA öncülüğünde, Kızılay ve diğer sivil toplum kuruluşlarımızla, orada kurulu bulunan okullarımızla, adeta yeni akıncılar olan işadamlarımızla, bir Afrika seferberliği içindeyiz.
Başbakanımızın son olarak geçtiğimiz Ocak ayı içinde düzenlediği ve Nijer, Gabon ile Senegal’i kapsayan gezisi, Türkiye’nin Afrika’ya verdiği önemi göstermesi açısından önemliydi. Bu ziyaretler esnasında Başbakanımıza gösterilen ilgi, Türkiye’nin bu yaşlı kıtaya bir adımının 10 adımla karşılık bulacağının ifadesiydi. Bu sebeple ki Türkiye Afrika’da 35. Büyükelçiliğini açarken, buna paralel THY’nin bu kıtada 29. Uçuş noktasına ulaşarak, batılı ülkelerin havayollarına alternatif oluşturması stratejik önemi yüksek adımlardır. Bu kıtanın halklarıyla irtibata geçilmediği müddetçe kuvvetli bir varlık oluşturulamayacağı açıktır.
Türkiye, bugün aynı medeniyet havzasının bir parçasını oluşturan Afrika’da insani diplomasinin bir tezahürü olarak bulunmaktadır. Başbakanımızın 2015’te Afrika ile 50 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefine ise ancak bu temel üzerinde yükselerek ulaşılabilir. Nüfusunun % 50’si 18 yaş altında olan ve giderek refah seviyesi artan, kendi değerinin farkına varan bir kıtada, Türkiye’nin yüzyıllık unutulmuşluğunu ancak insani diplomasi vasıtasıyla hatırlatması mümkün olacaktır. O nedenle her sivil toplum kuruluşumuzun her iş adamları topluluğunun, her bu ülke için derdi olan vatandaşımızın gündeminde Afrika olması gereklidir, elzemdir. Türkiye yakın çevresinde etkin olmalıdır ki, 2023’te küresel güç Türkiye’den bahsedebilelim. O nedenle vakit geçirmeden her birimiz bir Afrika vizyonunu temel milli enstrümanlar dahilinde geliştirmesi gerekiyor. Hepimiz Afrika’da elini taşın altında koymalıdır.