Amaç 'Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' kitabını hayata geçirmek

Paralel yapı insanlarının özel hayatlarını gizli dinlemeler ve takiplerle kayıt altına alarak ifşa etmekte, şantaj yapmakta ve gerek toplumsal alanı, gerek siyaseti kendi emelleri doğrultusunda inşa etmeye çalışmaktadır.  Bu girişimler…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Paralel yapı insanlarının özel hayatlarını gizli dinlemeler ve takiplerle kayıt altına alarak ifşa etmekte, şantaj yapmakta ve gerek toplumsal alanı, gerek siyaseti kendi emelleri doğrultusunda inşa etmeye çalışmaktadır.  Bu girişimler hem İslam Hukuku, hem de Modern Hukuk alanında cezai müeyyide gerektiren, yaptırıma bağlanmış hususlardır.

Habertürk TV’de Sayın Balçiçek İlter’e verdiğimiz röportaj da, bu bağlamda, 17 Aralık darbe girişimi ve sonrasında yaşananların felsefi boyutunu tartışmaya açmak ve kamuoyu algısını, dikkatini entelektüel biçime yöneltmek iken, vermek istediğimiz mesaj, asli mecrasından uzaklaştırılarak,  magazinsel ve düzeysiz bir üslupla, farklı bir yöne çekilmiştir.

Kişisel suç işleme özgürlüğü gerek İslam Hukukunun, gerekse Modern Hukukun en çok tartışılan alanlarından biridir. Son günlerde kasetlerle, gizli dinlemelerle insanların özel yaşamına müdahale edilmesi ve kamuoyu nezdinde ifşa edilmesinin “felsefi” arka planı üzerinde durduğumuz röportajımızın bir bölümü alınarak, sözlerimiz üzerinden gerek şahsımıza gerekse partimize karşı yeni bir algı çalışması başlatılmıştır.

 “Suç işleme özgürlüğü vardır” demek suçu onaylamak değildir

Öncelikle ifade etmek isteriz ki, ilgili röportajdaki değerlendirmelerimiz ve beyanlarımız üzerinden, ‘ortada bir suç varmış da, biz bu suçu kabulleniyormuşuz’ imajı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Tam aksine biz bu iddiaları reddediyor ve iddia mahiyetinde de olsa, Yargı Makamları nezdinde, sonuna kadar ve hukuka, hakkaniyete, nesafete uygun bir şekilde incelenmesi gerektiğini belirtiyoruz. Bizim asıl dikkat çektiğimiz nokta “iddiaların” gayri ahlakı ve gerçek olmayan ses kayıtları ve montajlardan beslenmesidir.

Röportajımızda tartışmanın entelektüel boyutu olduğunu belirtmemize, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve felsefecilerin bu alanda söz söylemesi gerektiğini ifade etmemize rağmen; tartışmayı anlamayanlar ya da art niyetle yorumlayanlar, verdiğimiz entelektüel boyutlu çabayı görmezden gelerek, röportajdaki beyanlarımızı, kısır siyasi atmosferin bir parçası haline getirmeye çalışmaktadırlar. Burada şahsımız üzerinden oluşturulmak istenen; Aziz Milletimizin gözünde “ suç işlemişlerse ne var bunda” algısını oluşturmaktır. Burada yıllarını milletine, siyaset kurumuna ve teşkilatına adamış, bununla onur duyan bir siyasetçinin samimi serzeniş ve beyanları, magazinsel bir üslupla değerlendirilmiş, tartışmayı entelektüel boyuta aktarma çabamız akim bırakılmış, bilakis suçu özendirmek ve örtmek gibi bir kastımız varmış gibi kamuoyu oluşturulmak istenmiştir. Bu külliyen yanlış bir algı yönetimidir.

Günahı özendirdiğimi iddia edenler günahlarını örtüyorlar.

Özetle şunu ifade edelim ki; bireyler zaaflarından kaynaklanan sebeplerle günah işlerler. Bu cüz’i iradenin külli irade içindeki küçüklüğüdür. İnsanın serüveni zaten burada başlar. Yani her insanın kişisel olarak günah işleme meyli ve hakkı vardır. Ama bu hak başkasının haklarını gasp etmeye dayandığında cezai müeyyide uygulanması, yaptırıma bağlanması şart olur. Faraza alkol kullanmak, İslam’a göre açıkça haramdır. Ama bireyin alkollü içkileri içme özgürlüğü vardır. Bu özgürlük Allah ile kul arasındaki bir alandır. Lakin bireyin içki içtikten sonra çevreye zarar vermesi ise, birey ile Allah arasındaki bir alan olmaktan çıkıp toplumsallaşan ve seküler alanı ilgilendiren, müeyyideyi gerektiren bir olay olur. Modern hukukumuzda da bireyin alkol alma özgürlüğü vardır. Ama alkollü araç kullanmak cezai yaptırımı gerektirir. Çünkü bu bir toplumsallaşmadır.

İnsanların özel hayatlarını gizli dinlemelerle ifşa etmek, toplumsallaştırmak da hem İslam’ın hem de Modern Hukukun müeyyide uyguladığı bir alandır. İfade etmeye çalıştığımız, vermek istediğimiz mesajı dar bir kalıba çekmeye çalışanların asıl amaçları, gerçeğin ortaya çıkması değil, kurgu ve algılar üzerinden siyasi alanı, kendi lokal çıkarları doğrultusunda inşa etme çabasıdır. Bu yanlış algılar üzerinden toplum mühendisliğine soyunmaktır. Bunun toplumsal dildeki özeti “cambaza bak cambaza”dır.

Aslında paralel yapının kurgulamaya, tasarlamaya çalıştığı düzen, meşhur yazar, düşünce adamı George Orwell’in, “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” isimli romanındaki düzendir. İngiliz edebiyatının meşhur yazarı Orwell, tarihin en önemli politik taşlamalarından biri olan “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört” romanında, dispotik bir dünyada, kendi çıkarlarının esiri olmuş bir yönetimin, korku, propaganda ve beyin yıkama ile halkı ve toplumsal hayatı nasıl manipule ettiklerini anlatır. Burada paralel yapı denilen örgütün amacı insanların özel yaşamlarını ifşa ederek bir korku imparatorluğu yaratmaktır. Buna, bu ülkeye sevdalı, bu vatanın parçası olan her bir birey olarak karşı çıkmadığımız takdirde, maalesef, ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ fikrinin bir parçası oluruz ki, o vakitten itibaren bu ülkede herkes için iş işten geçmiş olacaktır.

Kamuoyunun bilgisine ve takdirine saygı ile arz olunur.

METİN KÜLÜNK

Amaç 'Bin Dokuz Yüz Seksen Dört' kitabını hayata geçirmek
Bizi Takip Edin