İstanbul’un son dalyanı olarak bilinen Beykoz Dalyanı’nda Mayıs ayının gelmesiyle hareket başladı.
Dünyanın en eski ve doğa dostu balık avcılığı yöntemi olan ve 17. yüzyıldan beri ilçenin sembolü olan Beykoz Dalyanı bu sene de kuruldu.
Balıkçılar, büyük heyecanla deniz dibine çakılan kazıklara gerilen ağları tutturdu. Dalyancılar, modern teknolojiye göre çok zor ve çileli olan bu avcılık yöntemini tutkuyla devam ettiriyorlar.
GÖZCÜNÜN ÖNEMİ BÜYÜK
Dalyancının mesaisi sabahın erken saatlerinde gözetleme direğindeki gözcünün, balığın dalyana girdiğini gördüğü anı haber vermesi ile birlikte başlar.
Dalyanlarda bulunan direklere çıkan ve oradan karadaki balıkçıları yönlendirerek balıkların gelişini haber veren “gözcü” veya “vardacı” denilen nöbetçilerin önemi çok büyüktür. Onların uyarısı ile nöbetteki dalyan balıkçıları dalyanın ağzını kapatırlar.
Gözcü, kapanı kaldırıp, sürünün havuzdan çıkmasını engeller ve tayfalar ağı toplamaya başlar.
“KISMET”
Ayrıca, dalyan balıkçılığı ‘kısmet’ kavramına en saygılı av yöntemidir. Ağdan kaçan balık denizin kısmetidir. Kılıç, orkinos, kalkan balıkları sofra ile buluşurken, kaçan balıklar ise göçlerine devam eder ve bir sonraki yıl balık nüfusu artarak yeniden dalyanlara gelir.
TEK İSTİSNA BEYKOZ DALYANI
İlkbaharda balıklar Boğaz’dan yukarıya doğru çıkarken, dalyanın girişini güneye; sonbaharda Boğaz’dan Marmara’ya inerken kuzeye doğru çevirmek gerektiği belirtiliyor. Bunu sağlamak için kurulan dalyana ise “Kurt Ağzı Dalyanı” adı veriliyor. Bunun tek istisnası konumu itibariyle Beykoz’daki dalyandır.
EVLİYA ÇELEBİ’NİN SEYAHATNAMESİ’NDE GEÇİYOR
Evliya Çelebi’nin Seyahatname notları arasında da özellikle kılıç ve orkinos avlanmasıyla ünlü Beykoz Dalyanı yer alıyor.
Evliya Çelebi, Boğaz’daki dalyanları anlatırken İstanbul’da 300 adet dalyanın bulunduğunu, burada 700 balıkçının çalıştığını ve en büyük dalyanın ise bugün de var olan Beykoz İskelesi’ndeki kılıçbalığı dalyanı olduğunu aktarıyor.