Bir babalar günü yazısı

(Bu yazıyı babam Mehmet Turan Demir'e ithaf ediyorum 15.06.2014)

Bugün babalar günü. 

Sabah telefonuma gelen babalar günü mesajlarını okurken bir hayli hüzünlendim.

Hem de çok hüzünlendim. 

Gidip elini öpeceğim yada telefon edip

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

(Bu yazıyı babam Mehmet Turan Demir’e ithaf ediyorum 15.06.2014)

Bugün babalar günü. 

Sabah telefonuma gelen babalar günü mesajlarını okurken bir hayli hüzünlendim.

Hem de çok hüzünlendim. 

Gidip elini öpeceğim yada telefon edip halini hatırını soracağım ve onu çok sevdiğimi söyleyeceğim babam hayatta değildi.

Bu durum hem hüzünlendirdi. Hem de güçlü olmam gerektiğini de fısıldadı.

Babam 2001 yılının 14 Haziran Perşembe günü yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek aramızdan ayrılmıştı hem de hayatı öylesine çok severken ve coşku doluyken.

Öldüğünde 58 yaşındaydı. Şu an benim sakallarımın beyazladığından biraz fazla sakalları beyazlamış, saçı hiç dökülmemişti. Kırlaşmış uzun sakalları ve yaz kış başından hiç çıkarmadığı sarı ve siyah kalın çizgileri bulunan fesi ile bütünleşmişti. Yaşlılık saçını dökmedi, beli bükülmedi ve hiç bastonla gezmek zorunda kalmadı. 1,92 metre boyuyla hep dimdikti. Rahmetli olan Önder Çelik hocamla yan yana geldiklerinde ikiside heybetli ama yürekleri sevgi ve şefkat dolu adamlardı.

Ama amansız hastalık babamı o kadar çok yaşlandırdı ki iki aylık hastalık süresinde babam o kadar çok değişmişti ki; ben babam ölmeden önceki son bir haftada babama baktığımda babamın yüzünde babasını yani dedemi görüyordum. Babam dedemin öldüğü 78 yaşındaki yaşlanmayı iki ayda tamamladı ve onun yüz halini aldı. Ve bu iki ayda benim gözümle yirmi yaş birden yaşlandı ve dedemin yaşına çattı. Ölmeden önceki 14 Haziran Perşembe gecesini yanında geçirdim. Sabah ezanı okunduğunda leğen ve ibrik getirmemizi istedi ve abdest aldı. Acılar içinde doğruldu ve yataktan inerek sabah namazını kıldı. Sonra sinirli bir şekilde kahvaltı istedi ve kahvaltı yaptı. O son günlerde evde kendisine serum takıyorduk. Sabah dokuzda serum almak için evden çıktım. Çok geçmeden telefon geldi ve hemen geri döndüm. Eve geldiğimde doğruca babamın yattığı odaya girdim, henüz ruhunu teslim etmemişti. Dünya gözüyle son kez gözlerimizin içine baktı. Mustafa Bayramgil hoca başında Kuran okuyordu. Çok geçmeden ruhunu teslim etti. Hem onun hem de bizim acılarımız benim nazarımda son bulmuştu. Allah rahmet eylesin.

Güçlendirdi dedim başta, şöyle ki babam öldüğünde ben 29 yaşındaydım ve en küçük kardeşim de lise son sınıftaydı. Babamın öldüğü günün ertesi günü onun hem mezuniyet hem de karne alma günüydü ve o gün liseden mezun oldu. Ben hayatımın 29 yılını onun yanında yada onun hayatta olduğunu bilmenin verdiği güçle geçirmiş ve şanslıydım. Daha dünyaya gelmeden babasını kaybedenleri yada küçük yaşta kaybedenleri düşününce ne kadar büyük nimet yaşadığımı düşünüp şükrediyorum.

Hatırladığım dönemde hayatının her gününü çalışarak geçiren ve sekiz çocuğunu büyütüp okutan ‘yeter ki siz okuyun, ceketimi satar okuturum‘ deyip bizlere hep hedef gösteren ve ilkokul çağında bile karşısına alıp sohbet eden değer veren ve onun verdiği özgüven sayesinde hayata atıldığımız babamın kulaklarıma küpe olan bir sözünü paylaşmadan geçmeyeceğim.

“KUL BELA BULMAZ HAK YAZMAYINCA, HAK BELA YAZMAZ KUL AZMAYINCA. “

Bu sözü babamdan defalarca duymuş ve ona ait olduğunu Düşünmeye başlamıştım ki ilerleyen yıllarda Hz. Mevlana ya ait olduğunu öğrendim.

Babam Mehmet Turan Demir bu dünyadan göçtü ve gitti birçoğumuzun babası gibi. Onu saygı, minnet ve hasretle anıyor ve ona layık bir evlat olmaya bir kez daha söz veriyorum.

Babası hayatta olanlar bugün mutlaka onları mutlu edecek bir şeyler yapın ve onlara sevdiğinizi haykırın.

Benim babam gibi bu dünyadan göçmüş tüm babalar içinde bir Fatiha okuyalım diyorum.

Bir babalar günü yazısı
Bizi Takip Edin