Değerli Okuyucularım!
Mevlana Hazretleri meşhur Mesnevisine şu beyitlerle başlar:
Dinle neyden kim hikayet etmede
Ayrılıklardan şikayet etmede
Der kamışlıktan kopardılar beni
Nalişim zar eyledi merdü zeni
Şerha şerha eylesin sinem firak
Eyleyim ta şerhi derdi iştiyak
Her kim aslından ola dur u cüda
Rüzgar-ı vaslı eyler mükteda
Asıl yurdu olan kamışlıktan kesilen ney, kadın -erkek duyan herkesi ağlatan feryadının vatanından ayrı düşmenin acısından kaynaklandığını ve ona kavuşma anıyla yanıp tutuştuğunu söyler.Ben kavuşmak için duyduğum iştiyakı, derdimi ,ancak ayrılık acısıyla parça parça olmuş kalplere anlatabilirim der.
Evet,Mevlana aslında neyin dilinden insanın derdini,ayrılık acısını ifade etmiştir.İnsan da aslında Yaradanın “Ben ona ruhumdan üfledim.”(Sad,72) sırrına mazhariyetle eşrefi mahlukat (yaratılmışların en şereflisi ) olmuş;Ona bu yakınlığı veren Rabbinin hikmeti ile dünyaya gönderilmiş ve asıl yurdundan ayrı düşmüştür.Şüphesiz ki,O’ndan gelen yine O’na dönerek yolculuğunu tamamlayacaktır.
Allahu Teala dünyaya gönderdiği insanoğluna elçileri aracılığıyla “Kullarım beni sorarlarsa ben onlara çok yakınım“(Bakara, 186) diye bildirmiştir.Peki bu yakınlığı nasıl farkedecek, ayrılık acımızı ne ile teselli edeceğiz?Bu soruya dua ve duanın zirvesi namaz ile diye cevap verebiliriz.
“Dikkat edin kalpler ancak Allah’ı anmak sayesinde tatmin olur.”(Rad,28) buyuran Rabbimizin bize hediyesidir aslında beş vakit namaz…Değerini bilenler ,hakkını verenler için bir vuslattır aslında beş vakit namaz Biz fark etsek de fark etmesek de ruhumuzun ihtiyacı olan Yaradanımızın yakınlığını hissetmenin zamanıdır,mekanıdır beş vakit namaz Demek ki Sevgili Peygamberimizin kulun Allah’a en yakın olduğunu bildirdiği secde, ruhumuzun aradığını bulduğu an olmaktadır.
Bu durumda namaz bizim için ne kadar vazgeçilmez, ertelenemez, yeri başka bir şeyle doldurulamaz bir ruhi ihtiyaçtır. Rabbimiz de arınmamıza vesile kıldığı diğer ibadetlere kıyasla namaz için herhangi bir yeterlilik kıstası koymamıştır.Her mükellef Müslüman beş vakit namazını dosdoğru kılmalıdır.Ne fakirlik, ne hastalık, ne yolculuk, ne de savaş namazı eda etmemek için bir mazeret olarak kabul edilmiştir.Akıl başta, şuur yerinde olduğu sürece Rabbimiz bizi huzuruna durmuş görmek istiyor;ister fakir ol, ister zengin,ister yolcu ol,ister ,suyun yoksa teyemmüm (toprakla abdest) al,ister sağlıklı ol,ister hasta ol,ayakta duracak mecalin yoksa otur,oturmaya gücün yetmiyorsa yattığın yerden huzuruma dur,gönderdiğim elçinin size öğrettiği gibi namazını kıl, buyuruyor.
Şu halde hangi mazeretimiz bizi bu ısrarlı davete icabet etmekten alıkoyabilir? Ya da hangi mazeretimizi bahane edebiliriz? İnsan mazeret beyan ettikçe Yaradan onu kolaylaştırmış, terketmeye veya ertelemeye izin vermemiş.Bu durum gerçekten üzerinde durulmaya ve düşünülmeye değerdir.Çünkü Allah ihtiyaçtan uzaktır,münezzehtir.Yaratıcının bu ısrarı kulun namaza olan ihtiyacını da vurgular.
Bu konuda bilgisizliğe, ihmale düşüp de kulu kendisine yazık etmesin,pişmanlığın fayda etmediği günden önce hazırlığını yapsın diye elçisiyle uyarmıştır bizi Yaradan:”Ey iman edenler!Mallarınız ve evlatlarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Bunu yapan gerçekten büyük bir hüsrana uğrayacak olanın ta kendisidir.“(Münafikun, 9)
Sevgili Peygamberimiz ne zaman bir üzüntüsü, bir derdi,bir sıkıntısı olsa teselliyi namazda, secdede bulmuştur.Bu sebeple namaz için “gözümün nuru” demiştir.”Ey iman edenler!Sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin.”(Bakara, 153) buyrularak yol gösterilmiştir, kitabımız Kur’an-ı Kerim’de.
Belki de İslam’ın beş şartından birini olduğunu bilsek de şimdiye kadar namazı hayatımızın bir parçası kılmakta ihmallerimiz, bilgi ve irade eksikliğimiz olmuş olabilir.Ama yarın ahirette ilk olarak hesaba çekileceğimiz hususun namaz olduğunu dikkate alırsak zararın neresinden dönsek kardır.
“Sonra arkalarından öyle bir nesil geldi ki, namazı bıraktılar, nefislerinin arzularına uydular ”(Meryem,59)şeklinde ifade edilip sonra da acıklı durumlarına işaret edilen bir topluma dönüşmemek için namazımızı kılarak Allah’a kulluk ve verdiği bunca nimete şükür borcumuzu yerine getirmeliyiz.Günde beş kere kendimize dünyada yolcu olduğumuzu,asıl yurdumuzun ahiret olduğunu hatırlatmak durumundayız.Yine her türlü ihtiyaç ve eğitimleri için türlü fedakarlıklara katlandığımız evlatlarımızın manevi ihtiyaçlarını da ihmal etmeyerek onların namaz eğitiminin bizim sorumluluğumuzda olduğunu unutmamamız gerekiyor.Tam da bu nokta da Hz. İbrahim’in duasını hatırlamamak mümkün mü ; “Allahım beni ve soyumdan gelenlerini namazını dosdoğru kılanlardan eyle.Amin
Her ezanda müezzinin semaya yayılan “Hayya alas-Salah,hayya alel-Felah/Haydi namaza,haydi kurtuluşa” nidası Rabbimizin bizi huzuruna davetidir.Davetin süresi diğer ezanla sınırlıdır.Diğer ezan yeni bir davete nidadır. Peki namazımızı kılmadığımızda nasıl bir cevap vermiş oluyoruz davet sahibine;
-Şimdi çok işim var ,vaktim yok gelemem.
-Şu an çok eğlenceli/önemli bir şey yapıyorum bırakamam.
-Şu an canım istemiyor,uykum var.
-Çok yorgunum sonra gelsem.
-Ben de mi davetliyim bilmiyordum.
-Ben sadece Cuma günleri gelmemin yeterli olduğunu düşünüyordum.
-Bizim evde sadece dedemle ninem namaz kılardı onun için ben bu davetin sadece yaşlılara mahsus olduğunu zannediyordum.
- ..
Bu davete verilebilen cevaplarla ilgili bu kadarla yetineyim ve son söz olarak şunu söyleyeyim değerli kardeşlerim !
“Allahu Ekber”(En büyük Allah’tır) diyen bir mü’mine bu davet karşısında “Lebbeyk”(Buyur Allahım,geldim) demekten başkası yakışmaz.
Sevgili Peygamberimizin duası duamızdır :”Allahım seni anmamız,sana şükretmemiz ve sana güzel kulluk edebilmemiz için bize yardım et!” Amin….
Beykoz İlçe Vaizesi
Ayşe Nur Kapusuz