Zaman içinde, evirildikçe kolaylaşan hayatlarımıza öylesine adapte olduk ki;
Karşılaştığımız her sorunda, önce ‘bizden önce bu sorunu kim yaşamış ve o kişi bu durumda nasıl bir yol izlemiş?’ sorusunun araştırmasını yapıp, kendi yolumuzu çoğu zaman hiç tanımadığımız bir insanın YouTube videosuyla ya da sosyal mecralarda yazdığı bir yazıyla şekillendirir olduk. Yaşam içinde kendimizi fark etmeyi, yeryüzündeki her insanın biricik ve özel olduğu gerçeğini ne ara unuttuk anımsayamıyorum. Ezberlenmiş cümleler ve birbirinin kopyası sosyal ilişkilerle, kendi hayatımızı yaşarken düşe kalka ama yaşayarak öğrenmektense; bir yabancının izlediği yoldan gitmeyi daha garanti bir yol olarak görür olduk. Ve bu formül çoğu zaman tutmadığında “Ben beceremiyorum, sorun bende” diye hayıflanarak kendimize yabancılaştık. Artık başkalarının hayatlarını mercek altına almaktan sıkılmadık mı gerçekten? Önümüzde akan bir yaşam var, hem de başrolünde bizzat kendimizin olduğu. Bu hayatı, başkasında izlerken imrendiğin her şeyden çok daha güzel ve benzersiz yaşamak senin elinde.
Evet, sana özgürlük vadediyorum ama bunun bedeli önce kendini tanımaya başlamandan geçiyor. Bu yola çıktığında her şey bambaşka olacak. Doğu ekspresiyle Kars yolcusu olmanın, çadır kampı kurmanın, üzerindeki kıyafetlerin bile aslında pek sana göre olmadığını fark edeceksin belki de. Başta bu duruma alışmak can sıksa da zaman içinde bir tırtılın kozadan çıkıp kelebeğe dönüşmesi gibi kendini tanımaya başladıkça dönüştüğün hali sen de seveceksin; çünkü sen de biriciksin ve biricik olduğun için güzelsin. Bir insanın kendine yapabileceği en büyük iyilik kendisinin farkında olması. Hayat kendinin farkındayken ve başkalarının değil kendi hayatını yaşarken çok güzel…