Bakıyorum da herkes siyasi görüş bildirmekten ya da tüm konuları politize olmuş bir bakış açısı ile yorumlamaktan o kadar keyif alıyor ki, sanki varolmak için başka bir yol yokmuş gibi!
Tamam, bu ülkede en kolay şey, daha doğrusu bir yerlerden ’voleyi vurmanın” ya da kendini bir şey zannetmenin/zannettirmenin en kestirme yolu, siyaset gibi ’ağzı olanın konuşup ahkam kesebileceği boş ve beleş bir alan”ın mevcudiyeti. Sivil toplum kuruluşlarına bakıyorsunuz politize olmuş, derneklere bakıyorsunuz politize olmuş. Cemaatler ve tarikatlar dahi bu etkinin dışında kalabilmiş değil. Hatta stadlar bile..
Anlaşılan o ki, bu ’ötekileştirme” politikası herkesin işine geliyor. Çünkü bir şekilde herkes ya yandaş olarak ya da karşıt olarak kendine bir pozisyon bulabiliyor. Bu da herkese yetiyor.
Benim konum, politize olmuş beyinlerin ya da yüreklerin resmin tamamını görmek ve doğru yorumlamak konusunda yetersiz kalacağını düşünürsek ki bu açıktır, bu durumun yaratacağı sonucun vahameti ile ilgili.
Her konu, siyasetin alanına girmek zorunda değil ki. Toplumun böyle tamamı siyasetçi olmak zorunda da değil. Nedir bu merak, bu ilgi! Ne dağıtılıyor böyle bu kapılarda ki bu kadar kuyruk var!
Bakıyorum mesela Beykoz halkının gündeminde bir 2B sorunu var. Muhalefet hemen bu sorunu siyasi fırsata çevirmenin, siyasi sorumlular da mevcut düzeninin bozulmasından endişe edici bir tarzda durumu az zayiatla kotarmanın peşinde. Tamam, siyasilerin böyle yapmasını anlıyorum da dernekler, vakıflar, tüm sivil toplum kuruluşları da aynı. Herkes bir siyasettir gidiyor. Kimse konuya, duyarlı ve çözüm odaklı yaklaşıp vatandaşın mağduriyeti neyse bunu çözecek bir tarzda yaklaşmıyor ya da yaklaşamıyor. Çünkü belli ki hükümet bu konuda mahkeme yolunu dahi kapatarak hükmünü vermiş ve belirlediği rayiç bedelleri vatandaştan almak için gerekli uygulamaları yapacak. Yerel yönetimde vatandaşla hükümet arasında kalmış, kıvranıp duruyor. Ne yapsın emir büyük yerden!
Bildiğimiz Yücel bey, siyasi geleceği pahasına da olsa vatandaşın bu sorununu aşmak yönünde elinden geleni yapar. Ama sonuç kimi ne kadar memnun eder bilemem. Ben bu konuda 2B mağdurları kadar, 2B ve benzeri devlet arazilerini çevirmemiş vatandaşların da mağdur edildiğini düşünüyorum. Birilerine getirilen af, diğerlerine ceza şeklinde olmamalı çünkü.
Devlet, anayasasında; ’ben sosyal bir devletim” diye deklare etmişse, vatandaşın temek hak ve ihtiyaçları olan barınma,sağlık,emniyet ve eğitim gibi ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür. Ülke toprağının hala yüzde 50 sinden fazlasının devlete ait olduğunu dikkate aldığımızda resim daha belirgin bir hal alır. Yani sorunun asıl kaynağı daha net görünür.
Gelişmiş ülkelerde devletin kendine ait bina ve kullanım alanı dışında arazisi yoktur. Tam tersine yatırıma teşvik etmek için vatandaşına verir yerlerini. Çünkü atıl vaziyette duran yerler bu kadar ihtiyaç sahibi vatandaş varken elbette bir şekilde sahiplenilecektir. Ve sen de devlet olarak enerjini bunu korumak yerine yatırıma dönüştürmeye harcasan mesele kendiliğinden hallolacak. Bu yeni bir keşif değil ki. Gelişmiş ülkelerin hepsi bunu yapmış.
Ama maalesef bizde hala devletçi anlayış hakim. Ülkenin zenginleşmesinden bahsedilirken kastedilen biz değiliz! Yani millet değil maalesef. Devlet zenginleşiyor evet. Gayri safi milli hasılada artış var evet. Ama millet yerinde sayıyor.
Gelişmiş ülkelerde devlet millet için vardır ve milleti için hareket eder. Bazı ülkelerde de milletler devlet için..
Peki bizde hangisi dersiniz ?