İstanbul Orman İdaresi, Fener Rum Patrikhanesi’nin Göksu’daki 98 dönümlük arazisine tapu iptali’ davası açtı.
Azınlık gayrimenkullerinin iadesinin yarattığı sevinç, endişeye dönüştü. Patrikhane’nin 4 yıl önce kavuştuğu Göksu’daki 98 dönüm arazi için tapu iptal’ davası açıldı. Fener Rum Patrikhanesi’nin 4 yıl önce tapusuna kavuştuğu İstanbul’un en değerli arazilerinden olan Göksu’daki 98 dönümlük gayrimenkul için devlet tapu iptali’ davası açtı. Orman İdaresi, söz konusu mülklerin Hazine’ye iadesini istedi. Patrikhanede şok etkisi yaratan bu davaların nasıl sonuçlanacağı merakla bekleniyor.
Tapunun iptali istendi
Edinilen bilgiye göre İstanbul Orman İdaresi, Patrikhane’ye iade edilen gayrimenkulün tapusunun iptalini istedi. Beykoz, Göksu sırtlarındaki 98 dönümlük Göksu Ayazması, Panaiya Ayazması ya da halk arasında Meryem Ana Ayazması diye bilinen arazi, İstanbul Rumlarının 8 Eylül’de büyük panayır düzenledikleri bir yer. 1874’de inşaa edilen kilise de bu arazi içinde.
Bizans’ın hasta ve günahkarları bu sularda şifa buldu
Anadolu Hisarı’nda yeşil alan içerisinde bulunan Göksu Ayazması 1870’li yıllarda yapılmış. Göksu Ayazması, Küçüksu Ayazması, Anadolu Hisarı Ayazması, Panaiya Ayazması, Meryem Ana Ayazması ya da kilisesi gibi pek çok değişik isimle de anılıyor. Üzerinde hiçbir tanıtıcı bilgi bulunmayan binanın pencereleri duvar örülerek kapatılmış, demir kapısı kilitli durumda. Ayazma hakkında yazılan yazılarda da ‘Göksu’da bir de Panaiya Ayazması vardır. Eylül ayının sekizinci gününü takip eden ilk pazar, burası Rum Ortodoksları kütle halinde uğrağı olurdu… Ayazma’nın bu ziyaret günü, Göksu Panayırı diye anılırdı… O zamanlar bu alan gür ormanlarla kaplıydı. Ağaçların arasında su kaynakları vardı. Bu kaynaklardan fışkıran sular Bizanslılarca kutsal sayılıyor, bu sulardan içenlerin hastalıklardan kurtulduğuna, günahlarından arındığına inanılıyordu.
Onun için her su kaynağının başına bir ayazma yapılmış, bu ayazmalara da koruyucu aziz tasvirleri konulmuştu. Bizanslılar buraya ‘Kutsal Kuyular’ anlamına gelen ‘Potamonion‘ adını vermişlerdi. Gürül gürül ve pırıl pırıl akan dereye de, ‘güzellikler’ anlamında ‘Aretea‘ demişlerdi. Bizans’ın tüm hastaları, tüm günahkarları üşenmez, onca yolu aşıp buraya gelirlerdi. Bu alışkanlığı, Bizanslıların torunları İstanbullu Rumlar da sürdürdü. 8 Eylül’de düzenlenen Ayazma törenleri için, Şirket-i Hayriye bir çok kere Eminönü’nden ek seferler koymak zorunda kalmıştı. Akın akın buraya gelen Rumlar, yanlarında Müslüman Türk komşularını da getirirlerdi. Müslümanlar da bu şifalı ve kutsal suların insafına sığınır, sonra hep birlikte gönül rahatlığı ile çayırda eğlenirlerdi. O günlerin anılarına bakılırsa, çayırın her köşesinde laternalar çalınıyor, sirtakiler oynanıyordu. Eğlenceler ağaçlara asılan fenerlerin eşiğinde gece de devam ediyordu. Pano’daki koca şarap fıçılarından doldurulan şişeler teker teker boşalıyordu’ diye bahsediliyor.
Yeni Yüzyıl Gazetesi