Küresel değişimin eşiğinde Türkiye ve STK’lar

Küresel değişimin eşiğinde Türkiye ve STK’lar

Küresel bir değişim ve dönüşüm döneminden geçtiğimiz tüm işaretleri ile görülmektedir. Dünyamızdaki tüm siyasal, sosyal ve ekonomik fay hatları harekete geçmiş durumda.

Dünyamız yeni bir doğuma..

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Küresel değişimin eşiğinde Türkiye ve STK’lar

Küresel bir değişim ve dönüşüm döneminden geçtiğimiz tüm işaretleri ile görülmektedir. Dünyamızdaki tüm siyasal, sosyal ve ekonomik fay hatları harekete geçmiş durumda.

Dünyamız yeni bir doğuma daha şahitlik ediyor ve bu doğum geciktikçe, eskiyen sistemin küresel sistem üzerindeki bedeli de artıyor. Türkiye’nin çevre coğrafyasındaki hareketliliğe benzer şekilde, dünyanın dört bir tarafında önemli değişimler meydana gelmektedir. Tüm bu değişim ve dönüşüm dalgasında, Türkiye geçtiğimiz dönemlerdeki gibi dalganın sürüklediği değil, dalganın üstünde yükselen bir rol aldı. Bir kez daha tarihi ıskalamadı. Bunda, milletiyle bütünleşmiş, ülkesinin potansiyelini, küresel sistem içindeki yerini bilen, buna uygun vizyon ve oyun planları oluşturmuş, sözle değil yaptığı icraatla öne çıkan, yıkmayı değil yapmayı benimseyen, küresel bir lidere sahip olan 9 yıllık tek parti istikrarı ve iktidarının önemli bir payı vardır.

 Evet, yeni bir dünya doğuyor ve bu öyle bir dünya ki, Apple gibi bir bilişim firması ekonomik büyüklük itibariyle, dünyanın pek çok ülkesini geride bırakıyor. Evet, Apple bugün bir ülke olsaydı, 735 milyar dolarlık büyüklükle dünyanın en büyük ekonomisi olan Türkiye’den yalnızca üç sıra aşağıda 500 milyar dolarlık bir ülke olacaktı. Bu durum, tüm sanayi toplumu paradigmasının iflasının ifadesidir. Yine aynı şekilde twitter, facebook, wikileaks ve elbette google gibi yeni dünyanın dijital platformları, iletişim, etkileşim, bilgiye ulaşım, şeffaflık, toplumsal ve devletlerarası ilişkiler düzeyinde devasa değişimlere sebep oluyor. Dünyamız yeni bir toplumsal, siyasal ve ekonomik boyuta doğru yol oluyor. Dikey sistemsel yapılar yerlerini yatay yapılara bırakıyor, her alanda dünyamız düzleşiyor. Bu durum rekabete de yeni bir anlam kazandırıyor. Şimdi size bu yeni paradigmayla bağlantılı, ülkemize ait gerçekleri rakamsal olarak paylaşacağım:

 “Avrupa Birliği’nin resmi rakamlarına göre, memleketimizin 2010 yılındaki büyüme hızı yüzde 9’du. Aynı yıl AB’nin 27 ülkesinin ortalaması sadece yüzde 2’ydi.

2011’de büyüme hızımız yüzde 7.5 oldu. AB’nin ortalaması ise sadece yüzde 1.9’du.

Comscore adlı internet reyting şirketine göre 75 milyon Türkiye vatandaşının 35 milyonu internet kullanıcısı. Bunun yüzde 70’i 34 yaşından genç. Bu da Türkiye’yi Avrupa’nın beşinci büyük internet pazarı yapıyor.

Türkiye’nin internet kullanıcıları, Hollanda ve İngiltere’den sonra ekran başında en uzun vakit geçiren kullanıcılar.

Türkiye sosyal medyada da dünyanın en büyük pazarlarından biri. Facebook’un en büyük 5’inci, Twitter’ın ise 10’uncu izleyicisi.

Türkiye, internetin lojistik ve fiziki altyapısı bakımından çok kuvvetli. Üçüncü nesil internet şebekesinin gelişme hızı birçok Avrupa ülkesinden daha ileride.

Tüm bu kavramsal, fiziksel ve eylemsel değişim Türkiye’nin 21. Yüzyıla iyi bir başlangıç yaptığını göstermesi açısından önemlidir. Bu durum, AK Parti hükümetlerinin, iç ve dış politika ayrımını ortadan kaldırarak, iki yapıyı tek bir çerçeve elinde ele alması ve pro-aktif, win-win stratejisi doğrultusunda kurgulaması sonucunda katma değer kazanmıştır.

Türkiye bugün Afrika, Orta Asya, Güney Amerika ve çevre alt bölgelere yaptığı açılımlar ile etki havzasını genişletmiştir. Tüm küresel ve bölgesel sorunlara çözüm önerileri getirerek hatta kimi zaman bizzat arabulucu rolü üslenerek, oyun kurucu veyahut da masada söz sahibi ülke konumuna yükselmiştir. Bunun en önemli örneklerinden biri Türkiye’nin G-20 üyesi ülkeler arasında yer almasıdır. Ne var ki günümüz dünyasında sadece devletlerin, tek başlarına, son derece yoğunlaşan ve hızlanan, küresel ve bölgesel gelişmeler karşısında süreklilik sağlaması mümkün değildir. Devletler, hem içeride hem de dışarıda etki alanlarını, sivil toplum kuruluşları ve özel teşebbüsün faaliyetleri ile genişletir ve derinleştirir. Bu çerçevede özellikle iş dünyamız, en başta da son on yılda önemli atılım yapan Anadolu sermayesi, dünyanın dört bir köşesinde adeta yeni çağın akıncıları misali misyon üslenmiş durumdadır. Bu misyonun güçlenmesinde yeni dönemde ortaya çıkan ve sorumluluk üslenen işadamları grupları ve dernekleri başa çıkmaktadır. Türkiye’nin 130 milyar doları aşan ihracatında bu tarz organizasyonların katkısı göz ardı edilemez bir gerçeğe dönüşmüştür.

Ne var ki aynı etkinliği henüz sivil toplum kuruluşları ekseninde görememekteyiz ya da birkaç özel örnek dışında geniş kapsamlı, örgütlü ve planlı bir sivil toplum etkinliğine şahit olamamaktayız. Kimi sivil toplum kuruluşlarımız kendi belirledikleri planlar çerçevesinde komşu bölgelerde dikkate değer çalışmalar yapmakla birlikte bunların uzun erimli sonuçlar oluşturmak için cılız kaldığı görülmektedir. Halbuki içeride Van Depremi felaketi sonrası oluşturulan örgütlü sinerji, dışarıda ise Somali’de geçtiğimiz yaz yaşanan aşırı kıtlık karşısında, Türkiye’nin sivil toplum kuruluşları ile giriştiği yardım faaliyetleri ve küresel düzeyde oluşturduğu farkındalık, STK’ların Türkiye için nedenli önemli bir güç olduğunu göz önüne sermiştir. Bu duruma, son on yılda değişen ve gelişen organizasyon yapısıyla TİKA gibi şemsiye bir kamu kurumunun varlığı eklendiğinde, Türkiye’nin elinde aktive edilmeyi bekleyen önemli bir güç bulunduğu görülecektir. Yeter ki bu güç belirli bir vizyon, plan ve strateji çerçevesinde kullanılsın.

Ülkemizde 4547’si vakıf, 86031’i dernek olmak üzere 90578 STK faaliyet göstermektedir. Bu rakama sendikalar, meslek odaları ve kooperatiflerin de eklenmesiyle sayı 150 bin’i aşmaktadır. Ancak bu sayı dahi Batılı ülkelerin herhangi birindeki STK sayısına ulaşmaktan hayli uzaktır. Bu dezavantaja rağmen, Türkiye’nin coğrafi ve sosyolojik özelliklerinden dolayı çevre coğrafyasında derin etkileme potansiyeline sahiptir. Bu anlamda STK’larımızın Türkiye’nin mevcut küresel vizyonuna uyum sağlaması öncelik verilmesi gereken hususların başında gelmektedir. STK’larımızın yukarıda ifade ettiğimiz Türkiye gerçeğini dikkate alarak reorganize olması gereklidir. Sahip olduğu laptop, ipad, iphone veya akıllı telefonla dünyanın dört bir köşesiyle irtibata geçen genç nüfusu, içine kapalı, Türkiye sınırlarını aşmayan bir STK organizasyonuyla çekmek mümkün değildir. İçeride kendisine hitapeden bir STK yapısı bulamayan gençlerimizin, beyin güçlerini dış kaynaklı STK faaliyetlerine aktarmakta, bu da içerideki yapıyı cılızlaştırmaktadır. Bu sebeple STK organizasyonunun mutlaka dış ülkelerle ilişkileri geliştirmesi ve irtibatlandırması gerekmektedir. Bu ilgi alanları, STK’nın yapısı, ilgi alanı, coğrafi konumu ve ekonomik niceliğine bağlı olarak belirlenmelidir. Organizasyon ülke ülke olmaktan ziyade şehir şehir hayata geçirilmelidir. Örneğin, Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay ve Adana gibi şehirlerimizde faaliyet gösteren STK’larımız, Halep, Şam, Beyrut, Kerkük, Kudüs hattında faaliyet alanlarını genişletmeli ve derinleştirmelidirler. İlgi alanına giren tüm şehirlerde mutlaka birer temsilcilik açılmalı ve bu temsilciliklerde o bölgenin dilini blen, teknolojiyi etkin kullanan gençler istihdam edilmelidir. Böylelikle hem genç nüfusumuz etkin şekilde değerlendirilmiş olurken aynı zamanda gideceği şehri ve ülkeyi tanıyan gönüllü uzmanlara da sahip olarak, çevre bölgemizle ilgili önemli bir eksiklikte çözüm yoluna sokulmuş olacaktır. STK’larımız üstlenecekleri yeni misyonla, küresel güç olma yolunda hızla ilerleyen Türkiye’nin küresel alanda kılcal damarları olacaktır. Hepsi adeta birer fahri büyükelçilik gibi görev sürdürecektir. Dışarıda etkin, çekim merkezi olmuş bir STK yapısı sonucu içeride de kendilerine yönelik teveccüh artacak, bu da hem insan kaynağı hem de ekonomik güç anlamında STK’larımıza önemli destek sağlayacaktır Dışarıda güçlenen bir STK yapısı içeride de özgürlüğün, demokrasinin ve refahın güvencesi olacaktır.

Somali’de potansiyel gücünden küçük bir manzume gösteren Türkiye’nin sivil toplum gücü, yukarıdaki vizyon ve strateji başaracak güçtedir. Bu vizyon ve stratejiyi destekleyecek devlet aklının mevcudiyeti ise en büyük şanstır. Türkiye’nin yakaladığı dalga boyunu enerjiye dönüştürmesi ve sürdürmesinde STK’ların rolü önemlidir ve mutlaka desteklenmelidir. Bu noktada başlangıç STK’larımızın zamanın ruhuna uyumlaştırılması olacaktır.

Küresel değişimin eşiğinde Türkiye ve STK’lar
Bizi Takip Edin