Mehmet Ali Bulut ile 'Can boğazdan çıkar!'

İnsanların “ Can boğazdan gelir” şeklindeki beylik söz ile birbirlerine yemek yeme konusunda gaz verdikleri günler yavaş yavaş tarihe karışıyor!

İnsanların “ Can boğazdan gelir” şeklindeki beylik söz ile birbirlerine yemek…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsanların “ Can boğazdan gelir” şeklindeki beylik söz ile birbirlerine yemek yeme konusunda gaz verdikleri günler yavaş yavaş tarihe karışıyor!

İnsanların “ Can boğazdan gelir” şeklindeki beylik söz ile birbirlerine yemek yeme konusunda gaz verdikleri günler yavaş yavaş tarihe karışıyor! Çünkü aşırı ve sağlıksız beslenme konusunda ve özellikle obezite konusunda gün gittikçe bilinçleniyoruz.

Hz. Muhammed bir sözünde, “ İnsanoğlu’nun doldurduğu en kötü kalp, midesidir” derken; Hz. Davut da, “ Bir gün gelecek, insanın yedikleri kendisine tuzak olacak” açıklamasını yapmış! Dinlerin kutsal kitaplarında yasaklı ve izinli yiyecekler konusunda detaylı bahisler var.

Bu röportajımızda “Yiyecekler” bahsine yer verelim istedik ve geçirdiği bir rahatsızlık neticesinde yaşadıkları kendisini “ Mizaç türlerine göre beslenme”  konusunda araştırmalar yapmaya ve neticede “ Can Boğazdan Çıkar” isimli kitabını kaleme almaya iten ünlü gazeteci- yazar Mehmet Ali Bulut ile (ki, kendisi aynı zamanda hocamdır) gündem yaratan kitabı üzerine konuşmaya karar verdik; sağ olsun, yoğun programına rağmen bizi kabul ettiler!

Mehmet Ali Bulut hocamız ile yaptığımız röportajımıza, kendisinin söz konusu kitabından bazı alıntılar da ekledik.

Mizaca göre beslenme?

Mehmet Ali Bulut ile Gülben Ergen’in TRT’de program yaptığı günlerden birinde randevulaştık; bu programda sohbetin konusunu Hoca’nın kamuoyunda gündem yaratan “ Kan gruplarına göre beslenme” tezi oluşturuyordu. Programın sonrasında hocamız ile Kabataş’ta bir mekânda, kitabında bahsi geçen çeşitli konular üzerine sohbet ettik. Bulut’un anlattıkları, “ Can ile boğaz” arasındaki can sıkıcı (!) ilişkide, insanoğlu olarak kendi canımıza nasıl kastettiğimizin ifşası gibiydi adeta!

Adem ile Havva’yı cennetten kovduran elma değil mi?

Adem ile Havva’yı Cennet’ten kovduran imtihanın baş nesnesi yasaklı elma değil miydi? Mehmet Ali Hoca’nın anlattıklarıyla üst üste koyunca, aslında bizler de aynı “boğaz” imtihanından geçiyoruz da, galiba farkında değiliz!

Hastalıklı olmak bir tercih(miş)!

Öncelikle, şunu belirtelim ki, Mehmet Ali Bulut’a göre, hastalıklı olmak, bir tercih! Zira insan bedeni hasta olmamaya göre programlanmış; gelgelelim, yanlış beslenmek suretiyle biz onu bu fıtrî özelliğinden saptırıyoruz.

İbni Sina’ya sormuşlar…

İbni Sina’ya sormuşlar, ‘hastalık nedir?’ diye. Ünlü âlim bu soruyu şöyle yanıtlamış: “ Bir önceki yediğini sindirmeden, ikinci bir yemeği yemektir.”

İnsanın fıtri ömrü 120 yıl!

Mehmet Ali Bulut, bugün 90 yaşında birini gördüğünde şaşıran bizlere, adı geçen kitabında,  İnsanın fıtri ömrünün 120 yıl” olduğu hatırlatmasında bulunarak, acı gerçeği de şu şekilde açıklıyor: “ Ama çoğu kişi daha bu rakamın yarısına dahi varamadan bozduğu beden yapısı sebebiyle ölür gider. Çünkü kişi, bünyesini doğru besleyemediği zaman onu vaktinden önce tüketir.”

Sık yemek, çok yemekten daha fazla başa belâdır!

Önce şunu soralım: Ne sıklıkla yemek yenmeli? Günümüzün modası ‘az ve sık’ yemek şeklinde. Mehmet Ali Bulut, “ Sık sık yemek, en az çok yemek kadar belâdır, hatta daha da beterdir” şeklinde yanıtlıyor bizi. Zira Bulut’a göre, sürekli yani sık aralıklar ile yemek yendiği takdirde, “ Beden asla gerçek hazmı sağlayamaz.”

Bir insan kendi yumruğu kadar yemeli

Peki, ne kadar yenmeli? Bu sorunun cevabı – alışkanlıklarından kolay vazgeçemeyen insanoğlu için –  oldukça zorlayıcı! Zira Hoca’ya göre, “ İnsanın günlük yiyecek ölçüsünü belirleyen onun kendi yumruğudur! Yani, insanın kendi yumruğunun hacmi, onun günlük yiyecek ölçüsüdür. Tabii, alınan gıdanın sağlıklı ve hakiki gıda olması şartıyla! Bu da, 250 gram ile 500 gram arasında değişmekte. Kol gücü kullanan kişilerde bu ölçü, 500 gramdır. “

İnsanlık, önce sıfır (0) kan grubu ile başlamış!

Sohbetimizin ilerleyen dakikalarında kan gruplarına göre beslenme konusuna geliyoruz. Hocamız, bize A, B, AB ve 0 (sıfır) kan gruplarının tarihte ortaya çıkış serüvenlerini anlatıyor. Buna göre, Sıfır (0) grubu, insanlığın ortaya çıkışında var olan ve mutasyona uğramamış bulunan kan grubu.

Mehmet Ali Bulut, A grubu kanın ise insanoğlunun Mezopotamya’da tarımsal hayata başlaması ve tarımsal gıdaların tüketilmesi ile birlikte geçirdiği mutasyon ile oluştuğunu belirtiyor. B grubuna gelince; bu grup, 15 bin yıl önce soğuk ve uzak bölgelere gidilmesiyle birlikte ortaya çıkmış. Bulut’un deyimiyle, “AB grubunun oluşması ise bin 500 yıl önceki bir hadise.”

Ot obur A, et obur B, melez AB ve temel kan 0

Bulut, sözlerinin devamında, kan grupları ile ilgili olarak genel bir bilgi veriyor bize: “ A grubu, ‘ot obur’ diyebileceğimiz grup iken, B gurubu ise ‘et obur’dur. AB grubu ise, hem A hem de B grubunun yediklerini yiyebilir. 0 grupları, normalde tahıllara karşı hassastırlar. Buğday, çavdar, mısır sonradan geliştirilmiş, üzerinde çalışılarak oluşturulmuş ürünler olduğu için 0 kan grupları bunlara karşı hassastırlar. Çünkü 0, doğal kandır. İnsan ilk var edildiğinde ne buğday var, ne ekim var. İnsan, tabiattaki kökler ve hayvanlar ile besleniyor. Yani, 0 kan grubunda olanlar ataları gibi beslenirlerse, sağlıklı olurlar.”

Kan grubunuza göre beslenin!

Kitabında, kan gruplarına göre yenilebilecek ve yenilmemesi gerekli besinlerin bir listesini sunan Mehmet Ali Bulut, Deli Dana hastalığının ortaya çıkış sebebini açıklarken, aslında mizaca göre beslenmenin öneminin de altını çizmiş oluyor: “ Deli Dana hastalığı, esasında ot obur olan bir mahlûkun ısrarla et yemeye zorlanmasıdır. Biliyorsunuz, bu hayvanların (danaların) küspelerine sakatat koyulduğu için Deli Dana hastalığı oluyor. Aynı şekilde insanlar da uzun süre tabiatlarına aykırı beslenirler ise, vücut ona karşı bir direnç oluşturuyor. Bunun (zararları) sonradan çıkıyor.”

Öfkenin temel sebebi: Cips, şeker, çikolata!

Sohbetimizin ilerleyen bölümlerinde günümüz insanların çok sinirli hale geldiklerini hatırlatmamız üzerine ise Mehmet Ali Hoca’dan şu cevabı alıyoruz: “ Bu öfkenin temel sebebi, cips, şeker, çikolata! Yani, yağlar ve şekerler. Günümüzde çok kötü yağlar ve çok şeker kullanılıyor.”

“ Çok yemek yemek de insanda öfke yapıyor. Çünkü yenilenden fazlası yakılmadığı takdirde, birçok insanda kilo olurken, bir kısmında da yediklerinin mahiyetine göre öfke ve gazaba dönüşüyor. Yediklerimizden sadece vücudumuz değil, latifelerimiz, duyularımız, duygularımız, öfkemiz, şehvetimiz, sevgimiz de besleniyor. Yedikleri, içtikleri yüzünden kandaki asidi artmış, kanı tutuşmuş bir insanın sükûnet halini yakalaması, huzur içinde yaşaması imkânsız değilse bile, çok zordur.”

Doğru beslenmeye giden yolda ne yapmak lâzım?

Gazeteci- yazar Mehmet Ali Bulut’un yaptığı araştırmalara dayanan “ Can Boğazdan Çıkar” isimli kitabında belirtilenlerin ışığında, doğru ve mizaca göre beslenmeye giden yolda yapılması gerekenlerden en azından bazılarını siz değerli okuyucularımız için başlıklar halinde aktaralım:

Midenizin dişleri olmadığını unutmayın!

Besinleri çok çiğneyin! Dişlerinizin yapması gereken öğütme işlevini midenize yüklemeyin! Bir lokmayı, en az 16 kez çiğneyin! En az 16 kez çiğnenmemiş bir lokma hemen hemen hiç çiğnenmemiş gibidir!

Yemeklerin hazım sürelerine dikkat edin!

Eğer birkaç çeşit birden yiyecekseniz, yemek yeme sırasına ve öğünlerin hazım sürelerine dikkat edin. Hazım süresi en uzun olan gıdayı en sona bırakın. Yemeğe en hızlı hazım olunan gıdadan başlayın. En iyi su içme zamanı yemek yemeden 15-20 dakika öncedir. Suyun sonrasında ise tatlı/ meyve yenmeli ( Tatlı ve meyveler en fazla 40- 45 dakikada hazım olunurlar.)

Salata, bu hazmın sonrasında yenmeli. En son sırayı da ana yemek almalı!

Ancak, olur ya, ‘ Ben buna alışık değilim; kırk yıllık alışkanlığı mı değiştireceğim; ben tatlıyı illaki yemekten sonra yiyeceğim” diyorsanız, o zaman yediğiniz yemeği hazmettiğinize yani, yediklerinizin midenizi terk ettiğine emin olunuz!

Et ile ekmeği aynı anda yemeyin!

Karışık yemeyin: Yani, balık ile sütü veya yoğurdu nasıl ki bir araya getirmemeye özen gösteriyorsanız, aynı şekilde yoğurt veya ayranı da “ et’ ile birlikte yemeyin!

Hatta, Mehmet Ali Bulut’un araştırmalarına göre, et ile ekmek de bir arada yenmemeli! (Elveda döner dürüm!)

Bulut’a göre, “ 0 ve B kan grupları için en şifalı besin olan “et,” ekmek ile birlikte yendiği içindir ki, bu kan grupları için hastalıkların kaynağı haline gelir!”

Patateste akrep geni!

(Nasıl başaracaksınız bilemeyiz ancak) temiz, yani genetiği değiştirilmemiş –yani, GDO’lu olmayan-

gıdalar tüketin.

Yazarımıza göre, domatese kütür kütür ve dayanıklı olsun diye ‘Köpekbalığı geni’; patatese ise başının belası olan bir bakteriye karşı korunması için ‘akrep geni’  ilave edilmiştir!

Aman, mısıra dikkat!

Bu arada, Türkiye’de –bazı yörelerde kişisel tüketim için üretilenler hariç olmak üzere- GDO’suz mısır kalmadığını ifade eden Mehmet Ali Bulut, aileleri her köşe başında mantar gibi satılan tane mısırları çocuklarına yedirmemeleri konusunda uyarıyor. Bulut, şu açıklamayı yapıyor bize: “ Bu mısırların çocuklarımızın sağlığında ne tür yıkımlara sebep olduğunu ancak beş on yıl sonra fark edeceğiz ancak o zaman da iş işten geçmiş olacak.”

Hayat kaynağımız su… ancak

Ölü su- akan su mevzuuna hiç girmeksizin “ Can Boğaz’dan Çıkar”a göre, yemek sırasında su içilmemesi gerektiği uyarısını da aktaralım size. Yine, kitaba göre, su; yemekten en az yarım saat önce içilmeli. Ancak, su içmenin en uygun zamanı sabah uyandıktan bir iki saat sonra ve yemeklerden en az 2-2,5 saat sonra imiş!

Şu yedi durumda su içmeyin!

Yorgun ve terli iken, banyodan/hamamdan çıktıktan hemen sonra, yemek sırasında, yemekten hemen sonra, meyve- özellikle kavun- yedikten sonra, uykudan uyanır uyanmaz, ayakta.

Velhâsıl…

Velhâsıl, bu röportajın kıssadan hissesi olarak, denilebilir ki;

Anlaşılan ‘ lezzet,’ insanoğlunun bahsi geçen 120 yıllık fıtrî ömründen ustaca çalmakta! Gelgelelim, tüm bu anlatılanlara rağmen kimimiz ısrarla “ Can boğazdan gelir” felsefesine dört elle sarılmaya devam edeceğiz!

Ne diyelim, yediklerinizin yaraması dileğiyle!

Mehmet Ali Bulut kimdir?

“1954’te Gaziantep/ İslayihe ilçesinin Kerküt Köyü’nde doğdu. 1978 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Bölümü’nden mezun oldu. Aynı Fakülte’nin Tarih Bölümü’nde doktora tezi hazırlamaya başladı. 1979 yılında Tercüman Gazetesi’ne girdi. Tercüman Kütüphanesi’nin kurulması ve kitapların tasnifinde görev aldı. Birçok kitap ve ansiklopedinin yazılmasına ve hazırlanmasına katkıda bulundu. 

Daha sonra gazetenin, haber merkezi ve yurt haberlerinde çalıştı. Yurt Haberler Müdürü oldu. Köşe yazıları yazdı…1991 yılında Haber koordinatörü olarak Ortadoğu Gazetesi’ne geçti. Bu gazete 5 yıl süreyle köşe yazarlığı yaptı. Yeni Sayfa ve Önce Vatan Gazetelerinde günlük yazıları ve araştırmaları yayınlandı.

1993 yılında haber editörü olarak İhlas Haber Ajansı’na girdi. Kısa bir süre sonra Ajans’ın Haber Müdürlüğü’ne getirildi. 1999 yılında BRT Televizyonu’na girdi; haber editörü ve program yapımcısı olarak görev yaptı. 2001 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı’na getirildi. Bir süre Ali Müfit Gürtuna’nın basın ve siyasi danışmanlığını yaptı. Bugün Gazetesi Yurt Haberler Müdürü olarak çalışan Bulut, emekli ve sürekli basın kartı hamilidir.

Eserleri:

Karakter Tahlilleri, Dört Halifenin Hayatı, Rüya Tabirleri, Asya’nın Ayak Sesleri ( Gazete yazılarından derlenmiş bir eser), Ansiklopedik İslam Sözlüğü, Türkçe Dualar, Ruhun Deşifresi, Gizemli Sorular, Ahkâmsız Hükümler.

Roman ve Hikâye:

Mehmet Ali Bulut’un Roman türünde yazılmış Fardihli Sinha, Derviş ile Sinha adında iki romanı ve aynı serinin devamı olarak Zu Nima ve Fardipli Sinha 2 ve Fardipli Sinha 3 tamlanma aşamasındadır.

Haber& Röportaj: Arzu Başlantı

Mehmet Ali Bulut ile 'Can boğazdan çıkar!'
Bizi Takip Edin