Öyle önemli ve ciddi işlerimiz var ki peşinden koşmamız gereken bizi hayatın tek hakikatine karşı daima gafil tutuyor.
Çocukları oyun oynarken seyretmişsinizdir. Kurdukları oyunda paylaştıkları rolleri benimseyerek ve kendilerini kaptırmış bir vaziyette son derece ciddidirler. Bazen hepi topu oyun olan bu dünyalarında hararetli kavgalar yaparlar, küserler, üzülürler, sevinirler. Çocuklar bu bir oyun deseniz de anlatamazsınız, ciddiyetlerinden taviz vermezler. Ama oyunları da nihayetinde biter ve o dünyadan çıkar gerçekliğe dönerler.
Aslında çok farklı değildir büyüklerin dünyası da… Bitecek bir oyun içinde olduğumuz ve bu oyunda her ne rollerimiz varsa da hepsinin geçici fakat kulluk rolümüzün baki olduğunu hatırlamak üzere molalara ihtiyacımız vardır. İbadetlerimiz bu molalardır aslında. Halimize dışardan bir göz ile bakabilmeye, oyunun sonrasını tefekküre vesiledir.
Namazlar hayatımızın, içine yerleştirilmiş günlük molalardır. Ramazan ise yıllık bir moladır. Yıllık izinlerimiz gibi; iş temposunda yorgun düşen bedenlerimizi ve zihinlerimizi rahatlatmaya olan ihtiyacımızı giderir. Yeniden enerji ile dolar bir dinginlik kazanırız. Bedenlerimiz ihtiyaçlarını adeta bağırarak ifade ettiği için ona sırt dönmek mümkün değildir. Acıktığımızda, uykumuz geldiğinde kendilerini öyle hatırlatırlar ki unutmamız yok saymamız muhaldir, hemen gereğini yaparız. Fakat ruhlarımız ihtiyaçlarını bedenden farklı olarak sessiz çığlıklarla söyler. Bu sebeple onu görmezden duymazdan gelmeyi başarırız.. Bu sebeple yaratıcımız bize acıkınca yiyin, susayınca için, uykunuz gelince uyuyun diye hatırlatmaz. Ancak ruhlarımızın ihtiyaçlarını hatırlatır. Namazlarımızla, oruçlarımızla, itikâfımız ile bedenlerimize hükmedip ruhlarımızı güçlü kılmayı öğretir bizlere, insanlığın başlangıcından beri var olan değişmeyen bu ibadetlerle…
Bedenlerimiz için açlık fakat ruhlarımız için bir doyum ayı olan Ramazan’ın son on günü daha bir ehemmiyetlidir. Zira orada güzel bir ikramiye vardır, çalışıp gayret edenler için… Hz. Peygamber (S.A.V) Ramazan ayının son on günü geldiğinde paçalarını kulluk için sıvar etrafındakilere de bunu öğütlerdi. On gün boyunca mescidinin bir köşesinde Rabbini tefekkür, zikir, tövbe, istiğfar ve ibadetle geçirmek üzere itikâfa girer, Kadir gecesini arar; bin aydan hayırlı gecedeki lütuf ve ikramiyeye ulaşmayı murad ederdi (gerekli iradeyi ortaya koyardı).
Hayatın tek hakikati olan; bu dünya düzeninin bir imtihandan öte olmadığı, kulluğumuzu idrak ve ispat ile sorumlu olduğumuz, verilecek bir hesabımız olduğu bilinci ile Müslümanın ilkeli insan olduğunun farkına varanlara, sadece sözde değil özde ve eylemde Müslüman olanlara ne mutlu ! Kurtuluşa erenlerin onlar olacağı müjdeleniyor kitabımızda… Allah-u Teala hepimizi Onlar işin farkında değiller. diye nitelendirdiği kullarından olmaktan korusun. Ayaktayken otururken, yatarken Allah’ı anan, göklere ve yere bakarak bütün bunları boşa yaratmadın diyerek aklını kullanabilen, korkuyla ve umutla yalvarmak üzere Rablerine ibadet ettikleri için vücutları yataklarından uzak kalan ve O’nun verdiği rızıktan başkalarına harcayarak cehennemden uzak, cennete yakın olmaya gayret eden kullarından olmaya muvaffak eylesin.