Çavuşbaşı eski Belediye Başkanı Osman Şimşek 2B rayiç bedellerin yüksekliği konusunda Beykoz luları uyardı.
2-B alanlarının satışı ile ilgili yüksek rakamların konuşulduğu bu günlerde Çavuşbaşı eski Belediye Başkanı Osman Şimşek İstanbul milletvekillerine mail gönderdi.
Sosyal paylaşım sitesi Facebook üzerinden “Değerli kardeşlerim bu konu çok önemli kimse işin farkında değil ama iş işten geçmek üzere benden söylemesi.” diyerek vatandaşları uyaran Osman Şimşek, İstanbul milletvekillerine gönderdiği bir mail metnini kamuoyu ile paylaştı.
Sayın Parlamento Üyelerimiz;
Ülkenin en önemli sorunlarından birisi olan kamuoyunda 2-B olarak bilinen 6831 sayılı Orman Kanunun 2-B Maddesi kanun tasarısı nihayet meclis gündemine gelmektedir. Bu süreç ortaya çıktığından beri basın ve yayın organlarında buraların değerlendirilmesi ile ilgili çok çeşitli spekülasyonlar yazılıp çizilmekte, bu da biz vatandaşları çokça tedirgin etmektedir.
Bizler oy verdiğimiz ve güven duyduğumuz kanun yapıcıların buna pirim vermeyeceklerine olan güvenimiz devam etmekle beraber bazı hususları yeniden dikkatlere sunmak amacıyla bu hatırlatmalara gerek duymaktayız.
• Anayasa da Eşitlik ilkesi 10. madde ile belirlenmiştir. ‘herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.‘ Ama bu gün ne hikmetse basına sızdırılan ifadelerden anlaşıldığına göre ise 2-B alanlarının satışı ile ilgili abartılı rakamlar telaffuz edilerek sanki bu günkü insanlar cezalandırılıyor intibahı oluşturulmaktadır. Aşağıdaki örneklerden ise aynı devletin bir kısım vatandaşlarına ayrıcalık yaptığına mı inanalım yoksa bu günkü devletin yaptığının ayrıcalık olduğuna mı?
• 2-B İle ilgili son arazi 2003 Yılında İstanbul Çekmeköy de dönümü 4,5 liradan satıldı. O zamanki dolar kuru 650- civarındadır. Bunu bu günkü pariteye vurduğumuzda yaklaşık 14 TL ye tekabül etmektedir. Yani diğer bir ifadeyle yeniden değerlenme oranları, ÜFE, TEFE değerleri yâda döviz cinsinden değerlenmeyi hesapladığınızda yaklaşık olarak ortaya çıkan en iyimser rakam 15 TL dir. Yani o günkü devlet bu gün bu mantıkla satıyor olsa idi bu rakama satıyor olacaktı. Bu 4,5 TL rakamını da o günkü rayiçler olarak bir komisyon tarafından belirlenmiştir. Bu güne kadar satılan 2-B arazilerinin miktarı ise yaklaşık olarak 7000 hektar civarındadır. Yani 7 Milyon metre kare arazi bu ölçütlerde kullanıcılarına satılmıştır. Yani burada devlet sanki bu vatandaşlarına ayrıcalık tanımış olmuyormu?
• Burada şunu da önemli bir uyarı olarak ortaya koymak gerekir. Bu araziler vatandaş tarafından işgal edilmiştir. Öyleyse vurun abalıya mantığı ile hareket edilirse meselenin çözülmesi zora sokulur. Bu arazilerin çoğu işgal edilerek elde edilen araziler değildir. Bunun çok değişik nedenleri olmakla birlikte kimi orman köylüsünden satın alınmış, kimi mevzuat farklılıklarından az bir kısmı da orman açılarak elde edilmiştir. Ama bunların neredeyse tamamı birçok defa alınıp-satılmış arazilerdir ki son satın alanların hiç birisi buraları bedava elde etmemiş, alın teri ile kazandığı parayı hem de o günün rayici üzerinden ödemiştir.
• Bu suç ise neden engellenmemiştir. Bu durumda devletin ve kurumlarının suçu yok mudur? Buraları korumakla görevli kurumlar görevlerini neden yapmamıştır. Bunlardan hesap sorması gerekenler ne yapmıştır, vatandaşı özendirecek her türlü hizmeti yol, su, gaz okul, Hastane, postane …yani her hizmet verilmiş. Şimdi bunun suçu ne vatandaşa nede sadece devlete ödetilmemeli. Vatandaş tapusuz bir yer aldığı için bir bedel ödemeli ama devlette koruyamadığı ve yol gösteremediği için bir bedel ödemeli. Yani bu bedel ne ise paylaşılmalıdır.
• Bütün bu değerlendirmeler ışığı altında son zamanlarda ilgililerce basına akseden demeçlerinden anlaşıldığı kadarı ile bu arazilerin yüksek fiyatla vatandaşa satılacağı gibi bir anlayış ortaya atılmaya çalışılmaktadır. İşgal etmişler “öyleyse bedelini ödesinler” mantığı doğru değildir. Ve sanki vatandaştan devlet intikam alsın mantığı güdülmektedir. Devlet ve devlet adamları böyle bir hisle olaylara yaklaşamaz. Böyle bir düşüncede zaten meseleyi çözmez, daha da içinden çıkılmaz hale getirir.
• Bu meseleyi iyi değerlendirirsek zaten vatandaş günün rayici üzerinden bu arazileri satın almıştır. Bir kez daha rayiç üzerinden vatandaşa satmaya kalkmak meseleyi çözümsüzlüğe iter. Burada vatandaş “ben tapusuz arazi almakla hata yaptım, şimdi bu hatamı telafi etmek istiyorum” diyor. Bunu iyi algılamak lazım, yoksa meselenin püf noktasını kaçırırız. Burada hakkaniyetten söz edersek; Olayları duygusal değil gerçekçi olarak değerlendirmek gerekiyor. Yazılan çizilenlerin birçoğu gerçeklerden uzak ve doğru değildir. Sadece bir kısmı ortalığı karıştırmak, bir kısmı da politika yapmak ve ideolojik olarak hoşlanmadığı iktidarı buradan vurmak isteyenlerdir.
• Burada iktidara düşen her şeye rağmen doğru ve gerçekçilikten uzaklaşmadan meseleyi çözmektir. Hem ekonomik gerçekler, hem sosyal gerçekler ve hem de hukuksal nedenler en önemlisi de insani değerler ile bu meselenin tamamen halledilmesini sağlamaktır. Aksi takdirde vatandaş veya buraları kullananlar buralarda trilyonlarca TL değerinde yatırım yapmışlar ve yıllarca da kullanmışlardır. Eğer mesele bu perspektifte çözülmezse kullanmaya da devam edeceklerdir. Çünkü bu insanlara “hadi bakalım alın bohçanızı buraları terk edin” denildiğinde bunu yapmayacaklarını herkes biliyor. Evrensel ve vicdani hukuk açısından da zaman, para ve emek harcanan ve dediğim gibi anayasal termolojide kabul gören bu insanların yok sayılması mümkün değildir.
• 2B olayı sosyolojik bir gerçektir. Bu toplumun bir gerçeğidir. Üst perdeden yapılan alt yapısı olmayan son derece sığ, gerçek dışı açıklamalar meseleyi anlamayan, bir kaşık suda fırtına koparmaya çalışan ve meselenin çözülmesini istemeyen ve her zaman kavga için gerginlik için fırsat kollayan kriz taşeronlarının taktikleridir.
ÇÖZÜM ÖNERİMİZ
Bu konuda iki yol önermekteyiz:
1. Bu günkü rayiç değerlerinin gerçekçi olarak belirlenerek; bu çok önemlidir, çünkü esas sıkıntı bu değerin ne olacağı ve nasıl olacağı bilinmemektedir. Rayiç değer daha çok ticari değerlendirmelerde kullanılabilecek bir yöntemdir. Oysa burada Devlet bir önemli sorunu çözmek istemektedir. Bunun da yolu ya emlak değerlerini baz almak olmuyorsa gerçekçi rayiç değerlerle emlak değerlerini toplayarak ortalamasının alınması. Örneğin; rayiç değeri 100 TL olan bir yerin emlak değeri 20 TL ise ortalaması 60 TL’ye gelmektedir. Yasa metnine rayiç değer emlak değerinin 2 veya 3 katını geçemez şeklinde bir ifade konulabilir. Şuanda ifade edilen rayiçler asla gerçekçi değildir. Nasıl belirlendiği şaibelidir, kim hangi ölçüye göre belirlemiştir. Devlet boş olan arazisini bile bu fiyatların yarısına satamaz. Kaldı ki buralar yıllarca vatandaşın tasarrufunda kalan arazilerdir. Vatandaş o günün rayiçleriyle buraları satın almıştır.
2. Devletin yukarıda örneğini verdiğimiz İstanbul-Çekmeköy’deki 2000 yılında sattığı son 2B arazilerinin değerlerinden yola çıkarak bugün ki gerçekçi rayiçlerle belli oranda dengelenmesidir. Örneğin; Bugün ki rayiç değeri 100 TL olan arazinin değerinden bu miktarın düşürülerek kalan kısmın ortalamasının alınmasıdır. Yani 100 – 15 = 85 / 2 = 43-50 TL arasında bir rakam oluşmaktadır. Bütün hesaplamaları analiz ettiğimizde ve bölgenin sosyo-ekonomik yapısı dikkate alındığında m² birim fiyatları 20 TL ile 50 TL arasında olması en makul yol olarak görünmektedir.
• Bu iki öneriden 2.sini meselenin çözümü açısından daha önemle vurgulamaktayız. Bu ülkenin bütün insanları bu ülkenin vatandaşlarıdır. Hiçbirisi diğerine göre ayrıcalıklı değildir ve olamazda. Bu nedenle bir kısım insanları suçlu ilan ederek toplumun gözünde linç etmeye kimsenin hakkı yoktur. Kaldı ki bu suç ise, sadece bu insanlara ait değildir. Gerekçelerini izah ettiğimiz bu sorunun tarihle hesaplaşmaya girmeden bugün ki realitenin ışığında bu sıkıntının ortadan kaldırılması hukuk devleti, demokratik devlet ve çağdaş uygarlığın gerektirdiği normlar açısından çözümlenmelidir.
• Ülkenin geçmişinden günümüze ulaşan bu konudaki tuhaflıkların veya çözümsüzlüklerin bütün suçunu bunları kullananlara yüklemek hem doğru değildir hem de haksızlıktır. Devlet kademelerinden ilim erbabına; bürokrasisinden basın dünyasına kadar bir ön yargının farklı şekillerde hâkim olduğunu görüyoruz. Devletin kendi katkısını düşünmeden “Benim değilse olmasın, yıkılsın, çözülmesin “ diye özetleyeceğimiz yaklaşımların yanı sıra, zinhar hiç gündeme dahi alınmasın diyen tamamen retçilere kadar toplumun her kesimi bu anlamdaki tutumlarından vazgeçmedikleri takdirde sorunun kalıcılığı tazeliğini hep koruyacaktır.
• Kaldı ki bölgemizin siyasi dengeleri açısından da çok hesaplı davranmak gerekmektedir. Geçen yerel seçimde adeta kıl payı ile kazanılan belediye başkanlığı bu tablo karşısında altın tepsi içinde birilerine sunulmuş olacaktır. Beykoz seçimi Çavuşbaşı sonuçları ile 2500 farkla alınabilmişti ama bu gün seçimi kazandıran Çavuşbaşı bölgesi eğer bu yansıyan yüksek beklentiler gerçekleşirse, sanki şimdi cezalandırılıyormuş gibi bir görüntü ortaya çıkmaktadır. Aynı durum Beykoz’un mahalle ve köyleri içinde geçerlidir.
• Rayiçler belirlenirken Bölgenin ekonomik ve sosyal yapısının da mutlaka dikkate alınması gerekir. Vatandaşın ödeme gücünün üstünde bir değer meseleyi çözmeyeceği gibi bütün sorunların derinleşerek devam etmesine sebep olur. Burada sadece gelir hesabı yapmak doğru bir yöntem değildir. Ayrıca bölgeyi villalardan ibarette görmemek gerekir. Bütün villa diye tabir edeceğimiz yapı gurupları 200-300’ü geçmez. Öyle bile olsa bu insanlar da alın teri ile kazandıkları paralarla buraları satın almışlardır. Zengin olmaları bir suç teşkil etmemelidir. Devlet adaletli davranmak zorundadır.
Bu konuda sizler hükümetimiz ve parlamento üyelerinin önemli katkılar sağlayacağınız ve biz vatandaşların devletimizin ve hükümetimizin makul ve adaletli bir çözüm üreteceği ümidi ile saygılar sunarız.
Osman Şimşek