‘Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet Allah dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok eğer, Allah dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir’’. (Şems-i Tebrizi)
Bu yazıyı kaleme aldığım şu günün gecesi Kadir Gecesi. Yani bin aydan (80 küsür yıl yapar) daha hayırlı kılınmış bir gece. Nasıl olur da tek bir gece, bütün ömre bedel bir ehemmiyet taşır ? Hayatın boyunca gidemediysen de bari tek bir gecede, böyle bir gecede,‘’Gel!’’ diyene ‘’Geldim!’’ diyebilmeli.
‘’ Geldim Rabbim.. her yerim yara bere, kırık dökük de olsa… mahcubum, mağlubum, yenildim ama senden umudumu kesmedim.. Kimse kimseye dost değil, kimse kimseye yar değil.. Senden başka..’’ diyebilmeli..
Kulunu‘’oldurmak’’için, erdirmek için, yaratılış gayesine uygun olarak gerekli olgunluğa ulaştırmak için, bağışlamak için, tabiri yerindeyse, sebep ya da ‘’bahane yaratan’’ böyle merhametli bir Rabbimiz varken başka neye ihtiyacımız var ki!
Bunu bilmek yani merhametinin her şeyi kuşattığını ve gazabını geçtiğini bilmek ne kadar harika bir duygu. Oysa biz şeytanın dahi duyduğunda kendisi için ümit ettiği bu büyük merhametin karşısında, mahcup olup bunu hak etmek yerine şımarmayı tercih ediyoruz.
Merhamet..
En büyük ve en yüce duygu sanırım bu. Öyle olmasa Allah kendini bize tanıtırken öncelikle ‘’Rahman ve Rahim’’ sıfatlarını seçmezdi diye düşünüyorum.
Ve bizim almamız gereken hisse de bu. Şefkat ve merhamet.
Bunun üstünde bir tesir gücü de, etki gücü de yok gibi.
…
Bizim değerlendirme ve algı ‘’kodlarımız’’ çok fazla değişime uğramış. Bizde bu özellikler zayıf ve güçsüzlere ait özellikler gibi algılanır mesela! Zayıfların ve fakirlerin özelliğidir bizde şefkat ve merhamet!
Büyüklüğün özelliği ise kibir ve gurur! Bir insanda kibir yoksa o insan küçük bir insandır! Hele birde bağışlayıcılık ve merhamet sahibiyse hepten küçüktür! Garip ama gerçek bu! Kodlarımız değişmiş derken bunu kastediyorum.
Voltair’in çok sevdiğim bir sözü var :
‘’Zeka boyun eğdirir, şefkat diz çöktürür..’’
İnsanlar yenilebilir, mağlup olabilir, baş da eğer. Fakat diz çökmek için bütün bunlardan fazlasına ihtiyaç vardır. Güç yaptıramaz bunu. İktidar yaptıramaz. Onurlu insanlar boyunlarını kestirirler ama çekiştirtmezler. Fakat merhametli ve müşfik bir yaklaşım, düşmanını dize getirip önünde diz çöktürür. Hatta düşman olmaktan da çıkartıp güçlü bir dost eder artık.
İşte bu seviyede bir olgunluğa erebilmişseniz artık büyümüşsünüz demektir. Büyüklüğün şiarı budur çünkü. Büyüklük taslamaksa başka bir şey.
Tüm kodları değişmiş ve hayata sekülerist bir açıdan bakıyorsanız bütün bunlar size ‘’hikaye ‘’ gelecektir. Fakat emin olun hayat diye yaşadığımız şu ‘’şey’’in hikaye olma olasılığı bana çok daha yüksek geliyor!
Bitmeyecek gibi görünen bir yolda, biteceği muhakkak bir ömürle yol aldığını bilmenin iç çekişiyle Rabbimize dönüp hep beraber dua edelim.. Birbirimiz için dua edelim.. ‘’inşallah’’ deyip geçiştirmeyelim. Birbirimizden bu kadarını olsun esirgemeyelim..