Uğur Dündar sevenleriyle buluştu

Star TV’den ayrıldıktan sonra ekranlarda görünmeyen Uğur Dündar, son kitabının imza gününde halk ile iç içeydi. Dündar, iktidarı ve medyayı eleştirdi

2011 yılı Ekim ayında Star TV’den ayrıldıktan sonra ekranlarda görünmeyen…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Star TV’den ayrıldıktan sonra ekranlarda görünmeyen Uğur Dündar, son kitabının imza gününde halk ile iç içeydi. Dündar, iktidarı ve medyayı eleştirdi

2011 yılı Ekim ayında Star TV’den ayrıldıktan sonra ekranlarda görünmeyen usta gazeteci Uğur Dündar, son kitabı “İyi Uykular Sayın Seyirciler”in imza gününde sevenleri ile bir araya geldi.

Salon tıklım tıklım doldu; takviye sandalyeler getirildi

KOZZY- Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi’nin sandalye takviyesinin yapıldığı 400 kişilik salonunu tıklım tıklım dolduran sevenleri ile hasret gideren Uğur Dündar, burada yaptığı konuşmada STAR TV’den ayrılma süreci, bu ayrılığın nedenleri,  iktidar, medya ve medya patronları, Fenerbahçe- Galatasaray maçına ilişkin geniş bir yelpazede açıklamalarda bulundu.

Dündar sahnede konuştuğu sırada vatandaşlar da sözleri ile konuşma arasına girmek suretiyle ve alkışlarıyla yaşananlara tepkilerini dile getirdiler.

Uğur Dündar, yaptığı konuşmada, farklı başlıklar altındaki konulara değindi.

Medya eleştirisi…

Beni işsiz bırakanlar, sizlere daha da yaklaştırdılar!

Konuşmasının başında vatandaşlara seslenen Uğur Dündar; “ Aylardır beni işsiz bırakanlar çocuklarıma, aileme daha da yakınlaştırdılar, sizlere daha da yakınlaştırdılar” dedi.

Star’da çalışmaya başladığımızda reytingler yere yapışmış vaziyetteydi!

Star TV’de çalışmaya başladığında söz konusu televizyonun izlenme oranının çok düşük olduğunu hatırlatan Uğur Dündar, şunları söyledi: “Hatta biz patronumuzun deyimiyle STAR Televizyonu’nda bu işe başladığımızda, sevgili kardeşlim Yılmaz Özdil ile birlikte, reytingler yere yapışmış vaziyetteydi; sırt üstü tuş olmuş bir televizyon vardı; patronun deyimiyle ‘ölüyü dirilttik.’ Daha başlar başlamaz reytingler, hem de saygın reytingler füze gibi yükselmeye başladı ve son seçim gecesinde seyirciler adeta kilitlenerek, bizim ekranımızdan seçim sonuçlarını takip ettiler. Televizyon tarihine geçecek böylesi bir geceyi de idrak ettikten sonra ise günün birinde bizim televizyonumuz satıldı.”

Dedikodu vardı, açıklama yoktu. Ben de Aydın Doğan’a gittim, sordum

Satılma dedikoduları alıp başını gittiği sırada herhangi bir yetkili de bize ‘bu televizyon satılacak, böyle olacaksınız, şöyle olacaksınız’ demedi! Sonuçta ben 70 çalışanın ve onların ailelerinin sorumluluğunu sırtında, omuzlarında taşıyan ve hayatı boyunca bu sorumluluk duygusuyla hareket etmiş bir kişiyim. Kalktım eski patronum Aydın Doğan’a gittim.”

Aydın Doğan gözlerimin içine bakamadı

“Aydın Bey bana, ‘Uğur, sen Türkiye’nin en başarılı televizyoncususun, ölüyü dirilttin, çok düzgün bir adamsın, ailen de çok düzgün; ben ve ailem seni çok severiz’ dedikten sonra elinde bir tespih var… Gözlerini benden uzaklaştırdı ve tespihe dikti; hiç bakmıyor bana.. ‘Ama Uğur, ben bu televizyonu sattım’ dedi. Öyle bir söyledi ki bunu, ‘senden kurtuldum!’ der gibi!”

Başarısız olsaydık, gözlerimin içine bakardı!

Dündar, bu cümlesinin sonrasında seyircilerin gülüşleri arasında konuşmasını şöyle sürdürdü: “İnanın o an hiç üzülmedim. Neden üzülmedim? Eğer ben başarısız olsaydım; arkadaşım sevgili Yılmaz Özdil ve ekibimiz başarısız olsaydık, Aydın Doğan bu sefer gözlerimin içine bakarak şöyle diyebilirdi: ‘ Uğur ne yapalım; sana bütün medya desteğini verdik, arkanda durduk; ama sen de başarısız oldun. Artık yolları ayırmanın zamanı geldi.’ O zaman benim söylenecek hiçbir lafım olmazdı; çok üzülürdüm. Gerçekten üzülürdüm ve kahrolurdum.”

Eşim bana dedi ki…

Ancak o anda Aydın Doğan bana bir ödül vermiş gibi hissettim ve nitekim eve geldim; eşim ile konuştuğumda o da aynı şeyleri söyledi. Dedi ki, ‘bu sana bir ödül olarak verilmiştir; eğer başarısız olsaydın oturup hep birlikte ağlardık. Ayrıca şuna da çok sevindim, bundan sonra çocuklar ile daha çok birlikte olacaksın!’

Dündar, kara mizah ile durumu açıkladı

Uğur Dündar, sokakta rastladığı her vatandaşın kendisine neden hâlâ ekranlarda gözükmediği şeklinde sorular yönelttiğini hatırlattığı konuşmasını espirili bir dil ile sürdürdü: “Ayrıldığımdan bu yana niçin bir yerde gözükmedim?” Televizyon patronlarından, aklınıza gelen bütün kanallardan o kadar çok ilgi vardı ki,  bana öyle cazip, öyle pırıltılı teklifler ile geldiler ki, doğrusu nasıl karar vereceğim konusunda şaşırdım; çok büyük tereddütler yaşadım! Bunlar da ayları aldı ve işte artık karşınızdayım! Bu tabii ki kara mizah!”

Ferit Şahenk bizimle çay içmekten korktu

Galatasaray- Fenerbahçe maçında Star TV sahibi Ferit Şahenk ile karşılaştığını ifade eden Uğur Dündar, “ Ferit Şahenk benim Kanal D’de çalışmaya başladığım sırada, Allah rahmet eylesin, o televizyonun ilk sahibi olan Ayhan Şahenk’in oğludur. Ayhan Bey nur içinde yatsın, çok babacan, çok bonkör, çok iyi bir patrondu. Ferit her zaman bana, ‘abi, sen bizim baba mirasımızsın, bizim büyüğümüzsün, sana saygımız, sevgimiz sonsuz’ derdi. Yani, gerçekten de televizyonu satın alıncaya kadar ben Ferit Şahenk’ten en ufak bir saygısızlık görmedim. Fakat televizyonu aldı; bana ve Yılmaz Özdil’e ‘ya ağabeylerim gelin, sizinle bir çay içelim; bu çay sırasında da ben durumumu anlatayım ve kararı siz verin. Beni anlayışla karşılayın diyebilirdi. Biz de o durumunu anlattıktan sonra ille de orada çalışmak konusunda ısrarcı olacak değiliz ya, anlayış ile karşılar, el sıkışır, ayrılırdık. Ferit Şahenk, bizimle bir çay içmekten bile çekindi, ürktü, korktu.”

Ferit Şahenk bana sarılmak istedi, ben elimi uzatmadım

Uğur Dündar, maçta karşılaştığı Ferit Şahenk ile ilgili olarak, “ Dün akşam maçta karşılaşınca, bana sarılmak istedi; ben elimi uzatmadım” dedi. Dündar’ın bu cümlesi salonda bulunanlar tarafından dakikalarca alkışlandı.

Önemli olan adam gibi adam olabilmek

Uğur Dündar, konuşmasını alkışlar arasında şu şekilde sürdürdü: “ İnsanın milyar dolarları olabilir ama hepsinden önemlisi onurlu durabilmek, adam gibi adam olabilmek.”

Makamdan iş alan medya patronları!

“Medya patronlarının hepsi, biliyorum ki bizim başarımızın farkındalar. Birebir karşılaştığımızda da bunu söylüyorlar ama merkez medyanın hiçbir patronu bana ‘gel de, bizimle birlikte çalış’ demedi; bu süreç içerisinde bu cesareti gösteremedi. Bunun iki nedeni var: Diyor ki, ‘sen medya patronusun ama benim makamımdan iş alıyorsun. Gel de bakalım benim aleyhimde yaz!’ Doğru bu, çok doğru! Kiminin bankası var, kiminin inşaat işleri var. Kimin başka işleri var. Bu tür işleri olmayanların da kurumları şeffaf değil.”

İki vergi müfettişi gönderiyorlar, iş bitiyor!

“İki vergi müfettişi gönderiyorlar, iş bitiyor! Ben şimdi niçin Sözcü Gazetesi’ndeyim, çünkü Sözcü’nün patronunun gazetecilikten başka hiçbir işi yok. Sadece gazetecilik faaliyetinden para kazandığı için de şeffaf. Hesabını her an, herkese verebilecek konumda. Dolayısıyla bu gazetede çalışanların önüne bir haber geldiğinde, ‘ya, acaba Ankara kızar mı? Ankara kızar da bizim patronumuza iki vergi müfettişi gönderir mi? Ya da Ankara kızar da, bizim patronumuzun bu ihaleye girmesine, şu güzel işi almasına bu haber engel olur mu’ gibi kafalarında bir otosansür yok.”

Haber doğru ise yapacaksınız!

Haberin yapılmasında önemli olan hususun, onun doğruluğu olduğuna dikkat çeken usta gazeteci, “ haber doğru ise, siz meslek ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmışsanız ve burada toplumun gerçekleri öğrenme hakkı adına haber yapılması gereken bir durum var ise o haberi yapacaksınız” dedi.

Güneri Civaoğlu bana, “dönünce tabutunu taşısınlar” dedi

Dündar, bu konuyla ilgili olarak ARENA Programı SHOW TV’de yayınlandığı sıralarda başından geçen bir olayı da anlattı: “ 1992 yılı sonunda daha ARENA’yı Haluk Şahin ile beraber yeni başlatmışız. SHOW TV’de çalışıyoruz. SHOW TV, STAR’dan sonra ikinci özel televizyon. Bir takım malzemeleri gümrüklerde ve onları gümrükten çekmeye çalışıyormuş. Güneri Civaoğlu da Show TV’nin Genel Müdürü o sırada. Biz gümrüklerdeki rüşvet çarkını ortaya çıkaran bir haber yaptık. Görüntülü, dört dörtlük belgeli bir haber. Bunu yayınlayacağız; Güneri Bey dedi ki bana ‘Uğur Bey, şimdi bizim gümrüklerde bir sürü malzememiz var, onları çekmekte çok zorlanırız. Bu adamlar bize çok zorluk çıkartır. Onun için bir kez daha düşün. Haberi yapma demiyorum ama bu kadar insan ekmek yiyor; bunların sorumluluğu bir parça da senin omuzlarında. Dolayısıyla bir daha düşün şu işi’ dedi. Ben de yanıt olarak şunu söyledim: ‘Haklısınız Güneri Bey, burada bu kadar insan ekmek yiyor, ben onların ekmeklerine mâni olmak istemem. Verin kasedimi, ben bunu hangi televizyonda yayınlayabilirsem oraya gideyim’ dedim. Bunun üzerine Güneri Bey, ‘katiyen, seni bırakmak gibi bir niyetimiz yok. Ama sana ağabeyce bir tavsiyede bulunayım: Hiç olmazsa dört kişiyi bir kenara ayır da, dönünce tabutunu taşısınlar’ dedi.”

Kimseye kırgın değilim

Dündar, verdiği bu örneğin sonrasında ise, “onun için ben kimseye kırgın değilim.  Haldun Bey’e de kırgın değilim, Ferit Şahenk’e de kırgın değilim. Durumu anladığım için, onların çaresiz olduklarını bildiğim için; ürktüklerini, çekindiklerini bildiğim için, açıkçası bu durumu Türkiye’nin içinden geçtiği bir sürecin bir doğal yansıması olarak görmek ve bu gerçeği de her gittiğim yerde sizler ile paylaşmanın en doğru yol ve yöntem olduğuna inandım.”

Geçmişte güzel günlerimiz var, saygısızlık yapmam

Geçmişte güzel günlerimiz var.  O zaman güzel şeyler söylediğim insanlar için şimdi kalkıp da ayrıldıktan sonra kötü konuşursam, kendi kişiliğime de saygısızlık etmiş olurum. Gerçeği yine anlatırım, sitemimi, eleştirimi yaparım ama saygısızlık yapmam.”

‘Yalaka’ medya öyle bir algı yarattı ki…

Uğur Dündar, Türk medyasında yaşanmakta olanları ise şu cümleler ile özetledi: Medyada öyle bir algı yaratıldı ki, ideolojik olarak yandaş bir kesim var. Başından itibaren AK Parti iktidarına destek veriyorlar; ideolojik olarak benimsiyorlar, beğeniyorlar ve sürekli destek veriyorlar. Bu yağdanlık, yalaka kesim öyle bir algı yarattı ki, az önce anlattığım nedenler ile buna daha sonra merkez medya da dahil olmak durumunda kaldı. Ankara’nın algısı şu: Eğer alkışlamıyor iseniz, her yaptığı icraatı övmüyor iseniz yani siz yağdanlık, yalaka değil iseniz, objektif gazetecilik yapıyor olsanız bile o zaman düşmansınız.”

Gazeteci Mehmet Altan’a gönderi…

“O zaman düşmanlar da tasfiye edilmeli. Düşmanlar bir şekilde ortadan uzaklaştırılmalı, şuraya gönderilmeli, Silivri’ye gönderilmeli gibi birtakım tezahürler ortaya çıkıyor. Ben kendi kişisel düşüncemi söylemiyorum. Bu iktidara başından beri destek veren, bunu da tamamen kendi kişisel liberal demokrat dünya görüşü doğrultusunda iktidarın yaptığı icraatı beğenerek destek veren Profesör Mehmet Altan yapıyor en sert eleştiriyi. Diyor ki, ‘ yağdanlıklar öyle bir algı yarattılar ki, dostane eleştirilere bile tahammül kalmadı.’  İşte buyurun, Türkiye’nin gerçeği bu.  Bunu Mehmet Altan söylüyor, ben söylemiyorum. Başından beri destek veriyordu.”

Eleştiri, iktidarların panzehiridir

Bir demokraside iktidarları bekleyen en büyük tehlikenin eleştirilerin yapılmaması olduğunu ifade eden Dündar, “ çünkü eleştiri bir iktidar için her türlü tehlikenin panzehiridir.  Eğer objektif eleştiri yapılıyor ise, bundan daha iyi bir yol gösterici, geleceğe daha sağlıklı taşıyan bir kılavuzunuz olamaz” dedi.

Dibek dövücüsünün, hır deyicileri!

Uğur Dündar, iktidar partisine yönelik olarak şu eleştiriyi yaptı: “Sizin arkanızda yüzde 50 oy desteği var. Sizin hâlâ yağcılığa, yalakalığa, yağdanlıklara ne gibi ihtiyacınız olabilir? Kaldı ki, bu yağcılar, yağdanlıklar insanı gerçeklerden soyutlar. Hele bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde ben bunlara ‘dibek dövücüsünün, hır deyicisi’ diyorum! Çünkü dibeği döven o zavallı insan terler akıtarak tokmağı vurur, ötekilerin tek yaptıkları iş daha hızlı vursun diye, vuruş sırasında ‘hır’ demektir! Bunlar dibek dövücüsün hır deyicisi!”

Bunların dönüş hızına fırdöndüler de yetişemez!

Bu hır deyicilerin hiçbir şeyleri yok, sadece iktidara kapanırlar. İktidar sürçtü mü, bir tehlike mi atlattı, bunların dönüş hızına fırdöndüler de yetişemez! ‘Vın’ diye dönerler!”

Ne büyük, ne çocuk diyebileceğimiz bir kuşak yetişiyor

Türkiye’nin bu fay hatları ve kamplaşmalar ile ‘benim gibi düşünmeyen, beni alkışlamayan, bana destek vermeyen düşmandır’ algısıyla çok huzursuz bir topluma dönüştüğünü kaydeden Dündar, toplumda çok büyük bir gerilim olduğunu ifade etti. Şu anda öğrenmeyen,  sadece sınav için çalışan, cep telefonuyla oynayan, gülmeyen, çocukluklarını unutmuş ve ‘ne büyük insan, ne de çocuk’ denilebilecek kuşaklar yetiştiğini belirten araştırmacı gazeteci,  “ bu çocuklar da gerilim içerisinde, çünkü gerilim dolu evlerde ve aynı atmosferin yansıdığı okulda büyüyen çocuğun çok mutlu olması, hoşgörülü olması mümkün değil” yorumunda bulundu.   

Milli Eğitim sistemini eleştirdi…

Çocuklarımız kobay olarak kullanılıyor

“Bana Milli Eğitim sistemini nasıl bulduğumu soruyorlar, ben de ‘bulmuyorum’ diyorum! Bulmuyorum, çünkü karşımızda bir sistem yok, bir yap-boz tahtası var. Çocuklarımızın maalesef kobay olarak kullanıldıkları, bir kaotik durum var. Çünkü Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik bir sistem getiriyor, arkasından gelen Nimet Çubukçu onu değiştiriyor, başka bir sistem getiriyor; onun arkasından gelen Ömer Dinçer, Nimet Çubukçu’nun sistemini değiştiriyor; İmam Hatipler’in orta kısmını açabilmek için bütün bir eğitim sistemini allak bullak ediyor. Bir kanun çıkarırsınız, İmam Hatipler’in orta kısmını açtık dersiniz, olur biter! Sistem ile bu kadar oynamanın, bu sistemle çocukları adeta birer deney aracı olarak kullanmanın ne âlemi var?”

Öğretmenler mutsuz

Uğur Dündar, konuşmasının devamında Milli Eğitim sistemi ve öğretmenler ile ilgili olarak ise şu tespitlerde bulundu: “Bu sınavcı sistem çocukları okul, öğretmen, dershane ve evde ‘ödev’ şeklinde bir kıskacın içine öyle bir almış ki, dershanelere milyarlarca dolar para akıyor. Öğretmene bakıyorsunuz öğretmen mutsuz. Öğretmenin özlük hakları hak getire! Cebine giren paraya bakıyorsunuz, hele büyük kentlerde o maaş ile geçinmenin imkânı yok. Ne oluyor? Öğretmen de bu dershane kıskacının, özel ders kıskacının bir parçası hâline geliyor.  Ve özel ders verdiği için zaman bulamayan öğretmen, hem derslerine hazırlanamıyor, hem de kendi ailesini ihmal etmek noktasında kalıyor.”

Götürebildikleri kadar götürecekler

 Oysa boşu boşuna heba olan, uçup giden bu milyarlarca doları siz sınavcı ve dershaneci sisteme akıtmak yerine Milli Eğitim’e akıtmış olsanız, Milli Eğitim’in ve öğretmenlerin kalitesini, yaşam standartlarını yükseltmek amacıyla kullanmış olsanız, bunların hiç birisine gerek kalmayacak. Hem öğretmenin cebine daha fazla para girecek, öğretmen derslerine ve kendi ailesine daha fazla zaman ayıracak, hem de eğitimin kalitesi artacak. Böylece mutlu öğretmenlerin yetiştireceği mutlu çocuklar ile dolu bir güzel Türkiye olacak. Ancak maalesef herkesi cendere içinde yaşatan, sıkan bir eğitim sistemini götürebildikleri kadar götürmenin gayreti içindeler.”

Ve… Spor…

Bugün her zamandan daha fazla Fenerli’yim!

Galatasaray- Fenerbahçe maçının sonrasında yaşanan olaylara da değinen Dündar, “ ben çok koyu bir Fenerbahçeli’yim. Şimdi isterdim ki, Fenerbahçe şampiyon olsun. Çünkü Fenerbahçe, tarihinin en zorlu sezonunu geçirdi. Saha içinde olup bitenlerden çok, saha dışına konsantre olunduğu, Başkan’ın da cezaevinde olduğu bir tarihi süreç. Bu süreçte eğer Fenerbahçe şampiyon olsaydı, tarih bunu çok dikkat çekici bir şekilde kaydedecekti. Ben bugün her zamandan daha fazla Fenerli’yim! Çünkü bu kadar zor koşullar ile mücadele edilen bir sezonda Fenerbahçe’nin iki kupada birden final oynayabilmesi bile başlı başına şampiyonluk kadar önemlidir ve başarıdır.”

Acı olan nedir?

Sporun, vaktiyle savaş yaşamış ve savaşların izlerinin, tortularının belleklerde canlılığını koruduğu ülkelerin topluluklarını dahi barış içinde, kardeşlik içinde bir araya getiren çok önemli bir aktivite olduğunun altını çizen Uğur Dündar, “ ama acı olan nedir? Bugün ülkemizde maalesef futbol bile bir kamplaşmanın, bölünmenin, hatta hasmâne duyguların yeşermesinin zemini haline geldi” dedi ve “dün akşamki maçta taş yiyen o zavallı polislerin ne günahı var? Hepimizin vergileriyle alınmış o polis araçlarını devirmenin kime, ne gibi bir yararı var? Bu stadyumumuzdan koltukların kopartılmasının, atılmasının, böyle saldırgan bir havanın kime, ne gibi bir yararı var? diye sordu.

GS- Fener maçının ardındaki gerçekleri iyi analiz etmek lâzım

Galatasaray- Fenerbahçe maçında yaşanan tablonun arkasındaki gerçeklerin iyi analiz edilmesi gerektiğine işaret eden usta gazeteci, “bu analizi yapmazsak, ileride bizi başka türlü tehlikeler bekler” yorumunda bulundu. Dündar, “burada sorumlu konumda bulunan herkese düşen, atmosferi daha da germek değil, kulüplerin arasını daha fazla açmak değil, kin ve nefret tohumları ekmek değil; tam tersine futbolun barış, sevgi ve kardeşlik olduğu mesajını, bazıları bıyık altından gülseler de,  vermektir” dedi ve şâyet  sezonun başından beri bu mesajlar verilmiş olsaydı, 90 dakika boyunca hiçbir sorunun yaşanmadığı maç sonrasında da sorunların yaşanmayacağını savundu.

Sırf oy alabilmek için insanları birbirine hasım yaptılar

Bir katılımcının düşüncesini açıklaması üzerine, futbol ile ilgili olarak kulüpler bazında konuşmadığına vurgu yapan Dündar, “burada konuştuğumuz her şey Türkiye’nin meselesi; başka bir Türkiye yok. Düşüncelerimiz farklı olabilir, kulüplerimiz farklı olabilir, ideolojik bakışlarımız farklı olabilir, ama bizim bu cennet vatanda bir arada yaşamamamız için ne gibi bir neden olabilir?” diye sordu. Uğur Dündar, “ideolojik nedenlerle, sırf oy alabilmek için bu ülkenin güzel insanlarını birbirine hasım yapanlar tarih önünde bunun hesabını vermezler; bunun hesabı verilmez. Spor olayını bile bir düşmanlık vesilesi haline getirenler, bunun hesabını nasıl verirler? ” dedi.

Toplumsal duyarlılık…

Kitabının adını neden “İyi Uykular Sayın Seyirciler” koydu?

Uğur Dündar, konuşmasının devamında son kitabının adını neden “İyi Uykular Sayın Seyirciler” koyduğunu ise şu cümleler ile açıkladı: “ Demokrasi, çoğunluğun her istediğini yaptığı, azınlığa hükmettiği ‘dediğim dedikçi’ bir düzen asla değildir. Demokrasi, asıl kendisine oy vermeyen, dağdaki çobanın dahi hakkını, özgürlüklerini ve düşüncelerini özgürce söyleyebilme hakkının korunduğu bir rejimdir.  O nedenle birey demokrasinin en büyük gücüdür. Devlet, bireye hizmet için vardır. Ama bizim demokrasimizde birey maalesef demokratik haklarının farkında değil. Beni sokakta çevirip, ‘Uğur Bey sizi göremiyoruz, ne oldu?’ diye soranlara açıkçası çok üzülüyorum. Bize ne olduğunu eğer siz bilmiyorsanız, o zaman bizim o kişilere anlatacak hiçbir şeyimiz yok demektir. Lütfen uyanalım!”

Biz ayrıldıktan sonra STAR TV, sondan birinciliğine döndü!

Toplumun duyarsız olduğunu asla düşünmediğini de ifade eden Dündar, “toplumda son derece duyarlı ve reaksiyon gösteren bir kesim var. Star TV’nin reytingleri füze gibi yükseldi. Ama biz ayrıldıktan sonra öyle bir tepki gösterildi ki, tekrar geldiği yere döndü, sondan birinciliğe yerleşti” dedi. Uğur Dündar, bunun haksızlığa karşı yapılan demokratik bir tepki örneği olduğunu belirtti.

Mezarına tükürülecek gazeteciler…

Adeta tek merkezden hazırlanmış, ‘sade suya tirit’ haber bültenleri!

Dündar, şu anda haber kuşaklarında yayınlanmakta olan haberlere ilişkin olarak da şu eleştiriyi yaptı: “Büyük kanallarda haberlerin sunucuları değişiyor. Dikkat edin, haberler sanki bir merkezde hazırlanmış, servisi yapılmış ve farklı sunucular tarafından sunulan, aynı içerikte, sade suya tirit, genellikle iktidara yağ çekme eğiliminin ağır bastığı, sanki muhalefet ediliyormuş gibi sahte yorumlar ile havaların verildiği haber bültenleri hâline geldi.”

Gazetelerdeki birinci sayfa haberleri

“Gazetelere bakın, gazetelerin birinci sayfalarının birinci sayfa haberleriyle dolu olmadığını görürsünüz. Üçüncü sayfalık haberler geldi birinci sayfaya oturdu. Ya da birinci sayfada devamlı olarak iktidara hoş görünme, en azından tepkisini çekmeme gayretinin sergilendiğini artık her okur apaçık bir şekilde görüyor.”

İşimi yaptırmıyorlar bana

Uğur Dündar, bundan böyle köşe yazıları yazmaya başlayacağını hatırlatarak, “Benim işim televizyonculuk, televizyon haberciliği ama yapamıyorum işimi; işimi yaptırmıyorlar bana” dedi.

Kumaşınız sağlam ise çamur size yapışmıyor

Üzerine atılmadık iftira, kurulmadık komplo kalmadığını belirten Dündar, “hele bugünkü gibi çamur yağmurunun belli merkezlerden sürekli olarak yağdırıldığı Türkiye’de insanın üzerine çamurun gelmemesi mümkün değil ama kumaşınız sağlam ise yapışmıyor çamur size” yorumunda bulundu.

Hiçbir iktidar bu kadar tahammülsüz olmadı

Yolsuzlukların, kaçakçığın, çetelerin ve mafyanın üzerine gitmiş olması dolayısıyla her siyasi iktidarda başının derde girdiğini söyleyen Uğur Dündar, “ama bu dönemdeki kadar eleştiriye tahammülsüz, intikamcı, tasfiye edici bir iktidar anlayışına rastlamadığını” kaydetti.

Hayatımda hiç tetikçilik yapmadım

Dündar, salonda bulunanların “bu halk seni seviyor” nidaları arasında konuşmasını şu şekilde sürdürdü: “ Hayatımda hiçbir zaman ideolojik bir gözlük ile bakıp da şu haberi şöyle yapayım diye düşünmedim. Hayatımda hiç kimse bana tetikçilik yapma teklifinde bulunamadı. Sadece sizin gerçekleri öğrenme hakkınıza hizmet ettik.  Suç mu bu? Çocuklarımız daha güzel bir ülkede yaşasınlar diye hayatımızı karabasana çevirdik ama bundan hiç yüksünmüyorum. İyi ki sizin dışınızda başka hiçbir gücün önünde eğilmemişim. Aksi takdirde bugün burada nasıl olabilirdim?”

Bu gazetecilerin mezarlarına tükürecekler

“ Sokağa çıkamayan meslektaşlarımız var. Düşünebiliyor musunuz? Gazeteciler meslektaşları hakkında listeler yayınlıyorlar; şunlar, şunlar cezaevine girmeliler, diyorlar. Bunu yapanlar gazeteci! Dünyanın gördüğü en büyük faşistlerden biri olan ve ceketinin iç cebinde sürekli olarak cezaevine tıkılacak komünistlerin listesiyle gezdiğini övünerek söyleyen Amerikalı McCarthy döneminde bile böyle adice, insan onuruna aykırı işler yapılmamıştır. Böyle bir gazetecilik anlayışı olur mu? Bunların adı tırnak içinde gazeteci! Bundan daha utanç verici, rezilâne bir durum olabilir mi? Ama hiç kuşkunuz olmasın, gelecek kuşaklar bunların mezar taşlarına tükürebildikleri kadar tükürecekler.”

Söyleşiye Yılmaz Özdil de katıldı

Gazeteci Uğur Dündar’ın söyleşisine meslektaşı ve arkadaşı Yılmaz Özdil de katılarak, Dündar’ın daveti üzerine sahneye çıktı ve vatandaşları selamladı.

İki saat boyunca bine yakın kitap imzaladı

Dündar, 2 saat boyunca yaklaşık bine yakın kitap imzaladı. İnsanlar sesini ve yüzünü ekranlardan görmeyi özlediklerini ifade ettikleri usta gazeteciye kitaplarını imzalatmak için saatlerce kuyrukta beklediler; ancak herkes halinden oldukça memnundu!

Haber: Arzu Başlantı

Uğur Dündar sevenleriyle buluştu
Bizi Takip Edin