CHP Beykoz İlçe Örgütü, 1980 ihtilâlinin yıldönümünde ünlü gazeteci-yazar Nazım Alpman ile “ 12 Eylül ve Sonrası” isimli bir panelde biraya geldi
CHP Beykoz İlçe Örgütü, 1980 ihtilâlinin yıldönümünde ilçe merkezinde düzenlediği “ 12 Eylül ve Sonrası” isimli bir panelde, parti üyelerini ünlü gazeteci-yazar Nazım Alpman ile bir araya getirdi.
Beykoz doğumlu olan ve “ Yüzyıllık Beykoz Hikâyeleri” isimli kitabın da yazarı bulunan Birgün Gazetesi yazarı Nazım Alpman, ‘80 ihtilâli öncesi ve sonrasındaki yaşanmışlıklarını, ihtilal sonrasında ülkenin içinden geçtiği süreci ve özellikle de ihtilâl lideri Kenan Evren ile yapmış olduğu röportajlarda, Evren’in kendisine vermiş olduğu cevapları, CHP Beykoz ilçe örgütü üyeleri ile paylaştı.
Hızır Yılmaz: 12 Eylül faşizmi, edinilmiş kazanımları budamıştır
CHP İlçe Başkanı Hızır Yılmaz, ünlü gazetecinin bilgilendirmesi öncesinde kısa bir konuşma yaptı. Sözlerine; “ Bugün burada ne yazık ki bir bayram kutlaması için toplanmadık” şeklinde başlayan Hızır Yılmaz, konuşmasının devamında şunları söyledi: “ 12 Eylül faşizminin, özgürlükler üzerine, edinilmiş kazanımlar üzerine, işçi mücadelesi üzerine getirdiği kısıtlamaları, özgürlük ve hakları nasıl budadığını ve uluslar arası bir tezgâhın ilk başlangıç noktası olduğunu anlamak, anlatmak ve yaşadıklarımızı gözden geçirmek için buradayız.”
Annem, kitaplarımı mandalina ağacının dibine gömdü
“ 12 Eylül’ün nasıl bir musibet olduğunu anlatmak için” ihtilâl’in ilk günlerinde yaşadığı bir olayı da parti üyeleri ile paylaşan Yılmaz, şu açıklamayı yaptı: “ İhtilâl olduğunda ben İstanbul’daydım. İhtilâl olunca annem, kitaplarımı aldı ve korkudan yaktı. Küçük kız kardeşim, anneme kitaplarımdan birinin Kur’an-ı kerim olduğunu söyleyince, annem o kitabımı yakmadı ama onun dışındaki tüm kitaplarımı bir mandalina ağacının dibine gömdü. 12 Eylül, hepimizden bir şeyler aldı, götürdü. Bize beynen vurduğu tokat ise en kötüsüydü; hâlâ bir türlü toparlanamadık. En acısı da bu.”
Slayt sunumu eşliğinde 12 Eylül ve sonrası
Hızır Yılmaz’ın konuşmasının ardından ise, üyelere 12 Eylül ve sonrasında yaşananların anlatıldığı bir slayt sunumu izlettirildi.
Nazım Alpman: Orada tarihi durdurdular ve çok fazla geriye gittik
Sunumun ardından ise gazeteci- yazar Nazım Alpman söz aldı. Konuşmasına, “ 12 Eylül’ün, şapkanın öne konulup düşünülme vakitlerinden biri” olduğunu ifade ederek başlayan Alpman, bu tarihin Türkiye’nin çok önemli köşe taşlarından biri olduğuna işaret etti.
İhtilal sırasında 28 yaşında olduğunu belirten eden ünlü gazeteci, “ orada tarihi durdurdular ve çok fazla geriye gittik” yorumunda bulundu.
“Altı maaş ikramiye” döneminden, asgari ücretin altında çalışma sürecine!
İhtilâl sonrasında geriye gidilen konuların en başında “işçi hakları”nın geldiğini kaydeden Alpman, “ 12 Eylül, işçi haklarında o kadar büyük kayıplara neden oldu ki, aradan geçen 30 yılda daha hâlâ o haklara ulaşamadık” dedi.
Nazım Alpman, şu örneği verdi: “ 1980 yılında özellikle DİSK’e bağlı sendikalarda toplu sözleşmeler o kadar yüksek kazanımlar ile bağıtlanıyordu ki, yılda 6 maaş ikramiyesi olan yerler vardı. Ben de böyle bir yerde, NETAŞ’ta işyeri baş temsilcisi idim. Bu, yılda 18 maaş alıyorsunuz demektir. Bu, bugünden baktığınız zaman gerçekten fantezi gibi geliyor! Çünkü hükümet yeni hazırladığı tasarılar ile asgari ücretin de altında çalışma koşullarını yasal hale getiriyor. Bugün, gevşek veya esnek çalışma süreleri denilerek, hiçbir akit yapmadan, sadece 2-3 aylık gibi sürelerde ve asgari ücretin altında çalışma koşulları getirilebiliyor.”
12 Eylül’ün ilk kararlarından biri: Kıdem tazminatının kaldırılması!
12 Eylül Cuma günü sabaha karşı gerçekleşen ihtilâlin, Pazartesi günü ilk kararlarını açıkladığını hatırlatan Alpman, Milli Güvenlik Konseyi’nin ilk kararlarından birinin ise, “ istifa halinde kıdem tazminatlarının yasaklanması” olduğunun altını çizdi.
Kenan Evren ile yaşanan ilginç diyalog!
Bir röportaj için 1993 yılında Marmaris’te Kenan Evren’le bir araya geldiğini belirten gazeteci Alpman, bu diyaloğu şu sözler ile dile getirdi: “ Kendisine şu soruyu sordum: ‘Paşam siz yaygın anarşi ve terör nedeniyle yönetime el koydunuz ancak ilk hareketiniz işçilerin kıdem tazminatlarını yasaklamak oldu. Acaba bu yaygın anarşi ve terör, işçilerin kıdem tazminatından mı kaynaklanıyordu?’. Paşa, bana şu cevabı verdi: ‘ Biz o zaman her şeyi durdurmuştuk; yeniden yapılacaktı. O nedenle durdurduk.’
‘Ama’ dedim; ‘ durdurduğunuz her şey geri geldi; bir tek kıdem tazminatları hâlâ duruyor?’ Ben birkaç soru daha sorunca, daraldı ve şöyle söyledi: “ Ne bileyim, getirmişler; imzalamışsız!”
Alpman, ilginç bir örnek verdi!
Bunu kim getirdi? sorusunun cevabını, hazırladığı belgesellerden birinde verdiğini de ifade eden Alpman, o zamanlar Tekstil İşçileri Genel Başkanı olan Rıdvan Budak’ın bu durumu kendisine şu sözler ile anlattığını ifade etti: “ Tekstil İşverenleri Sendikası’nda 30 bin işçi ile grevdeydik. Toplu Sözleşme’nin her şeyi hazırdı; bitiriyorduk. Sadece Halit Narin tarafından imzalanması kalmıştı. 9 Eylül akşamı imzalanacaktı. Halit Bey yanımıza geldi ve tam imzayı atacaktı ki, saat 20: 00 sularında sekreteri kendisine ‘önemli’ bir telefonu haber verdi. Halit Bey içeri gitti ve on dakika sonra geri geldi; çok yorulduğunu belirterek, imzanın ertesi sabaha bırakılmasını istedi. Biz de tamam dedik. Ertesi gün gittiğimizde ise tüm toplu sözleşmelerin bitirildiğini, kıdem tazminatlarının kaldırıldığını, ikramiyelerin ikiye indirildiğini ve grevlerin fîlen bitirildiğini öğrendik.”
Gülme sırası patronlara geçti!
O dönemde Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı olan Halit Narin’in “ 20 yıldır onlar güldü, biz ağladık; şimdi sıra bizde!” dediğini de ifade eden gazeteci Alpman, “ bu, Türkiye’nin tarihinde kara, kanlı, kızıl bir leke olarak yer aldı” yorumunda bulundu.
En büyük istismar Koç’a bağlı işyerlerinde yapıldı
Vehbi Koç’un o dönemde gazetelere röportaj verdiğini belirten Alpman, “ Vehbi Koç demişti ki, ‘sendikaların yokluğu istismar edilmemeli.’ Bu, çok da güzel bir söz! İyi, güzel! Fakat sendikaların yokluğu en çok Koç’a bağlı işyerlerinde istismar edildi. Mesela, darbeden iki gün sonra Arçelik Genel Müdürü Tuğrul Kudatgobilik, bizim temsilci arkadaşlarımızı çağırdı ve ‘siz buradan gider misiniz yoksa biz askerleri çağıralım ve sizi öyle mi yollayalım?’ dedi ve Maden- İş üyesi bütün işyeri temsilcilerinin fabrikadan, sözüm ona iyilik ederek, yani polislere ve askerlere vermeyerek, uzaklaşmasını sağladı ”
Patronlar sendikasızlığın keyfini çıkardılar
“ 12 Eylül’ün neden olduğu sorusunu en çok ve en kolay işçiler anladılar” diyen Nazım Alpman, işçilerin çalışma saatleri ve koşullarının patronların istediği gibi değiştirildiğini belirtti. Alpman, “ işçilerin ücretleri indirildi; süreler uzadı; patronlar sendikasızlığın keyfini çıkarttılar” dedi.
12 Eylül’ün politik boyutu da var
12 Eylül İhtilali’nin politik bir boyutu olduğunu da ifade eden Alpman, işçi sınıfının ihtilal öncesinde 1924’ten bu yana ilk kez 1976 yılında kitlesel olarak 1 Mayıs’ı kutladığını hatırlattı. Burjuvazi’nin, ikinci kitlesel 1 Mayıs’ı ise kanlı bir düğüne çevirdiği hatırlatmasında bulunan gazeteci- yazar, bu ve sonrasında yaşanılanlar yan yana konulduğunda ortaya çıkan tabloyu şu sözler ile tasvir etti:
12 Eylül, cinayetler ile mi olgunlaştı?
“ Bütün bu yaşanılanlar yan yana konulduğunda, 12 Eylül’ün çıkış ânı 1 Mayıs 1977 idi. Arkasından 16 Mart, Maraş katliamı geldi ve zincirin kanlı halkaları birbirine eklenerek, 12 Eylül’e gelindi. 12 Eylül döneminde İkinci Ordu Komutanı olan Bedrettin Demirel, yıllar sonra Milliyet Gazetesi’ne verdiği bir röportajında, şöyle dedi: ‘ Aslında biz 12 Eylül’ü bir sene önce yapacaktık fakat olgunlaşmasını bekledik.’
Peki, bu olgunlaşma döneminde neler oldu? DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler öldürüldü; MHP’nin çok önemli bir ismi milletvekili Gün Sazak öldürüldü; Nihat Erim öldürüldü. O ‘olgunluk’ döneminde sağdan, soldan ve ortadan büyük isimlerin ortadan kaldırılması da tamamlanmıştı!”
Ülkücülerin eline bomba veren de, onları tutuklayanlar da aynı insanlar!
12 Eylül’e gelindiğinde, anti-faşist de olsa birçok insanın derin bir “oh” çektiğini ifade eden Alpman, “ artık sokak ortasında arkamızdan kim gelecek kaygısı kalmadı. Nitekim daha sonra ortaya çıktı; özellikle ülkücü çevrelerde ‘bizim elimize bomba veren, insanları kurşunladıktan sonra bizi gözaltına alıp köşeyi döndükten sonra ekip arabalarından indiren polisler; 12 Eylül olduktan sonra gelip bizi aldılar ve Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin kucağına attılar’ dediler” açıklamasında bulundu.
12 Eylül, ulusal bir organizasyon değildi
Sözlerinin devamında, “ 12 Eylül, bir organizasyonun final noktasıydı” diyen ünlü gazeteci; “ ama bu, ulusal bir organizasyon muydu? Kesinlikle hayır!” dedi.
12 Eylül sanığı olmakla iftihar ediyorum!
DİSK Davası nedeniyle 12 Eylül sanıklarından biri olduğunu söyleyen Alpman, “bununla da iftihar ediyorum” açıklamasını yaptı.
Kenan Evren, Kuran’dan ayetler okuyarak laiklik mücadelesi yapardı
Kenan Evren’in, Kur’an-ı kerim’den ayetler okuyarak laiklik mücadelesi yaptığının belgeler ile ispatı bulunduğunu ifade eden Alpman, şunları söyledi: “ Bunu Kenan Evren’e sorma şansını da yakaladım. Kendisine, ‘Efendim, siz Kuran’dan ayetler okuyarak, laiklik mücadelesi yapıyordunuz; acaba siyasette rakiplerinizin enstrümanlarını kullanmak onları etkisizleştirir mi, yoksa onların etkisini mi arttırır?’ diye sordum. Bana dedi ki, ‘ben onu kırsal kesimlerde, cahil insanların olduğu yerde söylüyordum.’”
Askerler çok büyük günah işlediler
Alpman, bunu söyledikten sonra, Kenan Evren’i şu sözler ile eleştirdi: “ Orada söylüyorsun ama televizyonlardan bütün Türkiye duyuyordu. Askerler çok büyük günah işlediler. ”
Diyanet’in yurt dışı memurlarının maaşlarını RABITA örgütü ödedi
Diyanet’in yurt dışında çalışan personelinin maaşlarının Rabıta örgütü tarafından ödendiği ve Uğur Mumcu’nun da bunu kitaplaştırdığı bilgisini aktaran Alpman, “ bu, Kenan Evren’in de imzası ile yapıldı. Rabıta’nın ise bir tek amacı var; dünyada şeriatı yaymak. Şeriatı yayacak olanlar, ‘sizin imamlarınızın maaşlarını ben vereyim mi?’ diyor; bütün damarı ‘laik’ olan, dinin siyasete karışmasına, şeriata karşı olan askerler ise oturuyorlar ve ‘evet, verin!’ diyorlar. Verdiler; ve işte geldiler!” dedi.
Bugün, 12 Eylül’den daha ağır psikolojik koşullar var
Birgün Gazetesi yazarı, sözlerine şöyle devam etti: “ Ve öyle de güçlü geldiler ki! Bugün, fiziki olarak 12 Eylül kadar kaba değil, ama psikolojik olarak o kadar ağır ki!”
Silivri Cezaevi’nde insanlık yok
Alpman, Silivri Cezaevi’ni buna örnek olarak gösterdi ve “ orada insanlık hiç yok. Orada bu koşullarda duran gazeteci arkadaşlarımız ve Milletvekili Mustafa Balbay, üreterek direniyorlar; başka türlü de durulamaz zaten” dedi.
Kenan Evren, Tayyip Erdoğanlar’ın yolunu halı döşeyerek açtı
Alpman, rakiplerin enstrümanlarının kullanılması suretiyle onları etkisiz hale getirmenin yanlış olduğunu ifade ettiği konuşmasında şu açıklamalarda bulundu: “ Eğer, rakiplerin enstrümanları kullanılarak onlar etkisiz hale getirilebilseydi, Kenan Evren’den sonra böylesine mümbit bir İslamcı hareket çıkmazdı. Kenan Evren, Tayyip Erdoğanlar’ın yolunu halı döşeyerek açtı ve biz bugünlere geldik. Askerler bütün şiddetiyle, bütün hiddetiyle sol, sosyal demokrat, sosyalist, komünist ne varsa, hepsini biçtiler, yerine de İslamcılar’ı doldurdular. Artık devrimci sendikaların tabanında bile AKP gücü var.”
Ertuğrul Günay eleştirisi
“ AK Parti’ye iltica etmeden önce” Ertuğrul Günay’ın, “sol din ile barışmalı” şeklindeki beyanlarını sık sık dile getirdiğini hatırlatan Alpman, “bu çok yanlış; biz dine düşman değildik ki! Biz gericiler ile o kulvarda yarışmak zorunda değiliz. Biz, ölenlerimiz olduğu zaman cenaze namazlarına gitmiyor muyuz? Beş vakit namaz kılmak isteyenlere hangi CHP’li, solcu, sosyalist veya komünist caminin önünde durdu da, ‘gidemezsin’ dedi?” diye sordu.
Siz muhafazakâr değil, ahlaksızsınız!
Alpman, konuşmasının devamında şunları söyledi: “ Adamlar nereye bakarlar ise bir cinsellik buluyorlar! Sonra diyorlar ki, biz muhafazakârız! Tayyip Erdoğan, bale yapan bir kızın ayağından bir cinsellik çıkarttı! Bisiklete binen kadından da cinsellik ürettiler! Bunlar, bisikletin tekerleğine baksa, bir şeyler bulacaklar herhalde! Bu kadar cinsel performansı ve potansiyelleri var ve sonra diyorlar ki, ‘biz muhafazakârız!’ Hayır, ahlâksızsınız! O nedenle, onlar ile İslami kulvarda hiç yarışa girme.”
Hizmeti yapıyorlar ama ‘canına okuyacağım’ diyorlar!
12 Eylül ile birlikte başlayan sürecin Türkiye’yi çok değiştirdiğini, bunun Turgut özel ile devam ederek, Tayyip Erdoğan ile “taçlandığını” kaydeden Nazım Alpman, “ Türkiye’ye çok fazla yatırım yapıldı; bunu hiç inkâr edemeyiz” dedi ve buna örnek olarak da metro sistemini gösterdi. Alpman, “ ama ‘ hizmeti yapıyorum, ben de senin canına okuyacağım; hele benden değilsen, daha çok canına okuyacağım’ diyorlar. Bu, demokrasi ile bağdaşan bir şey değil” yorumunu yaptı.
Devrim şehitleri için saygı duruşunda bulunuldu
Alpman’ın konuşmasının ardından ise ’80 İhtilali’nde yaşamlarını yitiren “devrim şehitleri” için saygı duruşunda bulunuldu.
Soru-cevap bölümü ile devam etti
CHP Beykoz İlçe Örgütü’nün organize ettiği program, daha sonra soru ve katılımcı katkıları ile devam etti. CHP’li üyeler, Alpman’a sorular yönelttiler ve fikir teatisinde bulundular.
Rakamlar ile 12 Eylül
12 Eylül’den sonra neler oldu?
650 bin kişi gözaltına alındı.
1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi.
Haklarında idam cezası verilenlerin 50’si asıldı.
İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis’e gönderildi.
71 bin kişi, TCK’nın 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı.
98 bin 404 kişi, “örgüt üyesi olmak” suçundan yargılandı.
30 bin kişi, “sakıncalı” olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi, “siyasi mülteci” olarak yurt dışına gitti.
937 film, sakıncalı olduğu için yasaklandı.
3 gazeteci silahla öldürüldü.
300 gazeteci saldırıya uğradı.
Gazeteler 300 gün yayın yapamadı.
13 büyük gazete için 303 dava açıldı.
39 ton gazete ve dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
14 kişi açlık grevinde öldü.
Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.
171 kişinin “işkenceden” öldüğü belgelendi.
Haber: Arzu Başlantı