Beykoz Çubuklu Mahallesi’nin kuzeyinde Paşabahçe, güneyinde ise Kanlıca semtleri yer alır.
BİZANS’TAKİ ADI “HUZUR”
Bizans dönemindeki adı “Eirenaion” yani “huzur” olan Çubuklu Mahallesi’nin isminin de nereden geldiği merak ediliyor.
“KIZILCIK ÇUBUĞU”
“Çubuklu” isminin nereden geldiği konusunda farklı rivayetler olsa da, buraya ayrı bir ün kattığı bellidir. Burada çubuk lülesi yapıldığı için adının Çubuklu olduğu rivayet edilir.
Bir başka rivayet de Evliya Çelebi’ye aittir. Çelebi semtin ismini açıklarken bir hadiseye değinir.
II. Bayezid, şehzadesi Selim’i Trabzon’dan getirttiği vakit sekiz sene hilafetin işareti de sayılan sekiz çubuk vurur.
Çubukları vururken Şehzadeye: “Oğlan, elem çekme zikreyle, zikir tarihinden sonra terbiyemle meydan-ı hilafet senindir. Al bu yediğin kuru çubuğu yere dik, sekiz sene meyvesini yiyesin.” der.
Şehzade Selim kızılcık çubuğunu yere diker ve “Ya Rabbi! Bu kuru ağaca meyve ver.” diye dua eder. Olaya şahit olan Kara Şemsettin Hazretleri duaya “Amin” diyerek mukabele edince kuru çubuğa can gelir.
Çelebi “Kızılcığın her tanesi Medine hurması gibi beşer dirhem gelir” diye anlatımını noktalar. Hadisenin geçtiği mevkiye de Çubuklu Bahçesi denir.
PADİŞAH BAHÇESİ
Osmanlı padişahları, bu bölgeyi av yeri olarak kullanmışlar.
Kıyıdaki düzlükte bir padişah sarayı, padişah bahçesinin önünde ise padişahın kendisine özel av sahası ve “Çubuklu bahçesi” diye ünlenmiş küçük bir orman mevcutmuş.
Evliya Çelebi, bu yöre hakkında şu bilgiyi veriyor: “Çubuklu, padişah bahçesidir. Buranın meyve ve sebze yetiştirilen bostanlarına, bostancılar nezâret eder.”
Bahçenin içinden akan “Göztepe suyu” ile Türkiye’nin ilk gazoz markası olan “Çubuklu Gazozu” üretilirmiş. Bu gazoz “Hasanbey” adıyla ünlenmiş. Gazoza lezzetini veren ise Çubuklu suyunun tadıymış.
EN SEVİLEN MESİRE YERİ
Çubuklu semtinin yüksek yerlerinden olan Çubuklu Korusu, bir zamanlar 150 dönüm genişliğinde İstanbul’un sevilen mesîre yerlerinden biriydi.
Bu bahçelerin ne zaman yapıldığı bilinmemekle beraber, Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki “mevâcib defterleri’nde “Bağçe-i Çubuklu” olarak anılması, III. Murat’tan sonraki bir tarihte de varlığını göstermektedir.
Baharda, bülbülleriyle ün yapan Çubuklu, III. Ahmet zamanında imâr edilmiş. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, buraya büyükçe bir havuz ve güzel bir çeşme yaptırmış ve çevresine çınar ağaçları diktirmiş. III. Ahmet döneminde “Feyzabad” adını almış ve “hasbahçe” olmuş. 18’inci yüzyılın ortalarında “hasbahçe” olmaktan çıkmış ve bir köy olmuş.
Çubuklu’ya en çok özeni kuşkusuz Sadrazam Rıfat Paşa göstermiştir. Eski Feyzabad Kasrı olan yalısının çevresine laklar, kastlar, havuzlar yaptırır.
EN GÜZEL YALILARIN SIRALANDIĞI YER
Ardından köyü şenlendirmek maksadıyla beş evladına da yalı inşa ettirir. Mehmet Rauf’un deyimi ile “Bir vakitler sahillerine Boğaz’ın en güzel yalıları sıralanmış olan bu köy, geçirdiği parlak devirlere rağmen, poyraza dönük yüzüyle havasının sertliğinden ikbali hep kısa sürmüş, nedense gülmesiyle küsüp kabuğuna çekilmesi bir olmuştur”.
Fakat her devirde olduğu gibi çekici güzelliğiyle 19. yüzyılın son yıllarında da Çubuklu kendisine sahip çıkacak birini bulur.
Bu dönemde Abbas Hilmi Paşa imar eder Çubuklu’yu. Paşa büyük bir kasır, köşkler ve Çubuklu Camii’ni yaptırır.
Mehmet Rauf gibi Çubuklu’nun güzelliğine bugün de methiyeler düzülebilir, geniş sahil kordonunda yürünebilir, Boğaz’la iç içe restoranlarında geleneksel lezzetleri tadılabilir, Hidiv Korusu’na çıkıp İstanbul’un en güzel resimleri çekilebilir.