Doğduğu ve büyüdüğü Kanlıca’ya iki ciltlik dev bir kitap kazandıran Fuat Selim Ramazanoğlu mahallesini anlattı.
Hürriyet Seyahat Yazarı Yücel Sönmez, İstanbul’un tanıdığımızı sandığımız semtlerine biraz daha yakından bakmaya bu hafta Beykoz Kanlıca ile devam etti. Doğduğu ve büyüdüğü Beykoz Kanlıca’ya iki ciltlik dev bir kitap kazandıran Fuat Selim Ramazanoğlu mahallesini anlattı.
Fuat Selim Ramazanoğlu anlatımı ile Yücel Sönmez’in Vapurdan inince başlayan semt başlıklı yazısı şöyle;
İstanbul’un tanıdığımızı sandığımız semtlerine biraz daha yakından bakmaya bu hafta Kanlıca ile devam ediyoruz. Boğaziçi’nin bu asude semtinde, Fatih Sultan Mehmet (FSM) Köprüsü’nün 1988’deki açılışına kadar hâlâ meralar bulunduğunu, yok oluşlarıyla meşhur Kanlıca yoğurdunun darbe aldığını biliyor muydunuz? Ya da bugünün dar sokaklarının eskiden birer dere yatağı olduğunu…
Fuat Selim Ramazanoğlu ne tarihçi ne sosyolog ne de arşivci; o aslında bir mimar. Ama doğup büyüdüğü, yedi kuşaktır yaşadığı Kanlıca’nın bugüne kadar yapılmamış detayda ve titizlikte kitabını yazdı. Yazımı 13 yıl süren, geçmişten günümüze semtin röntgenini çeken çalışmanın yapılma nedenini ise kitabın ithaf cümlesi açıklıyor: Küçük hatıralar samimi kalplerde daima büyük yer tutar. Kanlıcalıların anısına… Fuat Selim Ramazanoğlu ve İstanbul kültür tarihi konusunda araştırmacı Cengiz Özdemir ile sıfır derecede dört saate yakın İstanbul’un Boğaziçi semti Kanlıca’yı gezdik, içimiz ısındı.
Kanlıca iskelesinin hemen bitişiğindeki İsmailağa Kahvesi’nde buluşuyoruz. Burası 120 yıllık ve cam kenarına oturduğunuzda kendinizi Boğaz sularının içinde hissediyorsunuz. Güzel olansa o soğuk havada içinde değilsiniz ve enfes bir manzaraya bakıyorsunuz. Araştırmacı Cengiz Özdemir, semt tarihinin kırılma noktalarını anlatıyor. Örneğin FSM Köprüsü’nün Kanlıca meralarını nasıl yok ettiği ve bunun Kanlıca’daki yoğurt üretimine etkileri gibi. Kısa süre sonra sohbetimize Fuat Selim Ramazanoğlu da katılıyor. Osmanlı’da kapı kethüdalığı yapan ailesine 200 yıl önce Kanlıca’da yer verilmiş, 1901-1902 yıllarında Hacı Ahmet Bey yalısını inşa etmişler. Fuat Selim Bey de ailenin daha sonra elden çıkarmak zorunda kaldığı bu yalıda doğmuş. Bana göre dünyanın en güzel evi dediği yalıdan ayrılmış olsa da ondan daha çok sevdiği Kanlıca’dan ayrılamamış.
Yalı hakkı bitti jiletli tel geldi
Çok değişti mi semt çocukluğunuzdan bu yana diye soruyorum. Hem de çok fazla değişti. 56 yaşındayım ve bu değişimin şahidiyim diye başlıyor anlatmaya değişimi. Kanlıca’ya en büyük zararı beğendirmek adına uygulanan güzelleştirme anlayışı verdi, veriyor. Bu, semti garipleştirdi. Sokaklar, iskele meydanı bu talep çerçevesinde değiştirildi ve bunlar yapılırken eskiye karşı çok hoyrat davranıldı. Yamaçlara yapılan siteler sosyal dokuyu da etkiledi. Eskiden yalı bahçeleri balıkçılara açıktı. Balıkçı tuttuğu balığın bir miktarını yalının kapısına yalı hakkı’ diye asar çıkardı. Şimdi yalılar jiletli teller ve kameralarla çevrili. Ben de biraz elde ne kaldıysa onu belgelemek, kayıt altına almak ve bunları geleceğe aktarmak amacıyla bu işe giriştim. Çaylarımızı içtikten sonra kar altında gezimize başlıyoruz. Onlar anlatıyor, ben not tutuyorum. İskele meydanından başlıyoruz…
Mimar Sinan’ın semtteki imzası
Meydanlar genellikle bir köyün, semtin merkezini temsil eder ama burada öyle değil. Vapur iskelesinin önündeki meydan, Kanlıca’da semtin başladığı yer. İskender Paşa türbesinin bulunduğu taraftaki ağaçlarda elektriğin olmadığı dönemlerde kandillerin asıldığı kancalar hâlâ birkaç ağaçta duruyor. Meydandaki ulu çınar ise anıt ağaç ve bir zamanlar gövdesinin içinde dükkân bile işletilmiş. Meydanda bir cami karşılıyor iskeleden gelenleri. Magosa Fatihi’ olarak bilinen Gazi İskender Paşa Camii, Mimar Sinan’ın çatılı camiler grubuna giriyor. İki sıra tuğla hatıllı moloz taşla örülmüş duvarlarıyla kagir bir yapı. Küçük bir külliyenin merkezi olarak 1559-1560 yılları arasında inşa edilmiş.
Dar sokaklardaki küçük sürprizler
Sokaklarda yürürken, çıkmaz gibi görünen yolların sonuna kadar gidin yine de. Bazen iki evin çatısı birbirinin üzerine gelecek kadar dar olan sokakların altında bir zamanlar küçük dereler akarmış. Aslında derelerin üstünün kapatılmasıyla sokak haline gelmişler. Bu yollar küçük sürprizler de yapıyor. Örneğin sokağın birinde uzun bambulara rastlayabilirsiniz. Bir zamanlar balıkçılar tarafından olta kamışı olarak kullanılmak üzere dikilmiş, sonradan kendi hallerine bırakılmışlar, onlar da ağaç olmuş.
Hanımeli süslü ahşap evler
Köyiçinin arnavutkaldırımlı sokaklarında gezerken Ah o eski mimari diye iç geçirmeden yürümek neredeyse olanaksız. İki ya da üç katlı cumbalı ahşap evlerin güzelliği semtin her yerine dağılmış durumda. Bu dağınıklık içinde çağdaş apartmanlara bakıp Buraya nasıl geldik demeden de edemiyorsunuz. Bu sokakları ve evleri eskiden hanımeli ve sümbüller süsler, kokularıyla sarıp sarmalarmış.
En güzel Boğaz manzarası bu koruda
Tıpkı evler gibi tarihi çeşmeler de sokaklara dağılmış durumda. Kimisi zamanla betonla yükselen yolun kenarında küçülse de Kanlıca’da birbirinden güzel görülecek tarihi dokuz çeşme var. Yahya Kemal Beyatlı’nın Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul diye başlayan o meşhur dizelerinin ilham kaynağı olan Mihrabat Korusu, Boğaziçi’nin en güzel manzarasını sunuyor. Anadolu Yakası’nın en yeşil yerlerinden biri. Sultan I. Mahmud döneminden bu yana kullanılıyor.
Kıyıdaki güzellik
Özellikle 19. yüzyıldan itibaren, önde gelen devlet adamları yaz mevsimlerini Kanlıca’da geçirmeye başlamış ve semtin şöhreti de artmış. 50-100 TL’ye iskele yanındaki barınaktan kiralayacağınız tekneyle sahildeki tüm yalıları görebilirsiniz.
Yoğurdun sütü artık köylerden’dan geliyor
Halihazırda Kanlıca’da iki yoğurt üreticisi aile bulunuyor. Bunlar Ahmet Nazlı ve Mehmet Ali Sakkat aileleri. Bir zamanlar Kanlıca’nın meralarında otlayan hayvanlardan elde edilen sütler, FSM Köprüsü bu meraları yok ettiği ve hayvancılık bittiği için artık Beykoz taraflarından günlük olarak geliyor, atölyelerin kendi ürünü taze yoğurt ile mayalanıyor.
Yücel Sönmez/ Hürriyet