14-18 Mart 2012 tarihleri arasında Avrupa’daki vatandaşlarımızla buluşma şansı edindim.
14-18 Mart 2012 tarihleri arasında Avrupa’daki vatandaşlarımızla buluşma şansı edindim. Öncelikle belirtmem gerekir ki 6 milyonluk nüfusuyla, ekonomik gücüyle ve Avrupa’yla bütünleşmiş üçüncü kuşağıyla, Avrupa Türkiye birlikteliği için kilit taşı hüviyetindeler. Almanya, Belçika, Hollanda, Fransa, İngiltere vd. ülkelerdeki vatandaşlarımız, bulundukları toplumun tüm kademelerinde görev aldıkça, Avrupa ile Türkiye arasındaki mesafe de kısalacaktır. Yıllarca göz ardı edilen, gurbetçi olarak algılanan, bir gün dönecekler diye bakılan vatandaşlarımız bugün orada, iş, güç ve kariyer sahibi. Gençlerimiz orada artık akademik kariyer yapıyor ve dünyayı doğru algılıyor, Avrupalı şirketlerin üst düzey yönetim noktalarında pozisyon sahibi oluyorlar. Bugün Avrupa’daki vatandaşlarımız 140 bin işletmenin sahibi ve 640 bin kişiye istihdam sağlıyor, 50 milyar avro ciro yapıyor. 2020’de ABD’deki Türkiyeli nüfusu 6,5 milyona, girişimci sayımız 190 bine, yatırımları 25 milyar avro’ya, ciroları ise 90 milyar avroya ulaşacak. Mevcut rakam ve projeksiyon gösteriyor ki, Türkiye’nin Avrupa’da müthiş bir yumuşak gücü var ve güçlenmeye devam ediyor. Başta Başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Dışişleri Bakanımız sayın Ahmet Davutoğlu da Türkiye’nin bu gücün farkında olduğunu her fırsatta vurgulamaktan kaçınmıyor. Bu çerçevede Almanya merkezli yaptığım Belçika ile Hollanda’yı kapsayan ziyaretim hem öğretici hem de bilgilendirici oldu. Bu ülkelerdeki vatandaşlarımızla, kardeşlerimle birlikte oturmak, onları dinlemek ve yaptıkları çalışmaları ilk elden edilmek kıymetliydi. Şunu vurgulamam gerekiyor ki vatandaşlarımız, hükümetimizin kendilerine yönelik çalışmalarından son derece memnun. Özellikle artık oylarını yaşadıkları ülkeden kullanabilecek olmaları, onların ülkemizin siyasetine daha fazla ilgi göstermesini ve ülkeleri tarafından değer gördüklerinin de küçük ama değerli bir göstergesi.
Evet, Türkiye yurt dışında çok değerli bir insan kaynağına sahip. Birinci ve ikinci nesilden sonra artık Avrupa’da üçüncü nesile sahibiz. Bu nesli günümüzde daha çok Mesut Özil, Nuri Şahin gibi futbolcu kardeşlerimizle görüyoruz. Ne var ki onlar kadar, sosyal, siyasal ve iktisadi alanlarda da başarılı olan genç kardeşlerimiz mevcut. Bu üçüncü neslin en önemli özelliklerinden biri bulundukları ülkelerin dillerini anadilleri gibi hatta daha iyi konuşmaları. Avrupa’daki üçüncü neslin en önemli avantajlarından biri de Avrupa felsefesi ile Anadolu felsefesini birleştirme ve yeni bir sentez oluşturma kabiliyetine sahip olması. O sebeple ki, ilgili ülkelerde bulunan üçüncü nesil kardeşlerimize sahip çıkmalı ve onları yılın belirli dönemlerinde Türkiye’de oryantasyon çalışmalarına dahil etmeliyiz. Çünkü bu kardeşlerimizin aileleri her ne kadar iyi niyetli olsalar da, çocuklarına Türkiye’nin kültürü, sosyolojisi, tarihi ve siyaseti ile ilgili yeterince bilgilenmeli. O nedenle hükümetimizin uygulamaya koyduğu Yunus Emre Kültür Merkezlerinin Avrupa sathında çoğaltılarak, Avrupa Türklerin kullanımına açılması, yine Belediyelerimizin yılın belirli dönemlerinde, Avrupa’daki vatandaşlarımıza yönelik programlar düzenlemesi, STK’larımızın Avrupalı Türk dernekleri ile işbirliğini geliştirmeleri belki de ilk atılması gereken adımlar olarak karşımızda duruyorlar. Onlarca yılın ihmali ve gecikmişliği ancak koordineli ve hızla hayata geçirilecek çalışmalar ile giderilebilecektir. Bu çerçevede Türkiye’nin bir ayağı her zaman Avrupa’da olmalıdır, olacaktır da. Türkiye’nin Avrupa’yla yüzlerce yıla dayanan kültürel, siyasi ve ekonomik bağlarını, artık daha da kuvvetlendiren bir Türk ve Müslüman çoğunluk var artık komşu kıtada. Bu nüfus aynı zamanda medeniyetler arası diyaloğun geliştirilerek, Avrupa’da artan aşırı sağ rüzgârın engellenmesinde evrensel değerlere önem veren Avrupalılar için de önemli bir güç olacaktır. Açıktır ki, Avrupalı Türkler ile Türkiye çoktan AB’ye üye olmuş durumdadır.
Tabii bu noktada Türkiye’den Avrupa’ya göçmüş, azınlıklara mensup vatandaşlarımızı da Türkiye’nin, Avrupa’daki gücü olarak saymak gereklidir. Bunu Almanya’da bir azınlık cemaatine yaptığımız ziyaret sırasında yakından gördüm. Vatandaşlarımızın nasıl Türkiye özlemi duyduklarını ve kendilerine atılan bir adıma karşılık nasıl koşa koşa geleceklerini kalpten hissettim. Bu durum sayın Dışişleri Bakanımızın, Türkiye’nin tüm diasporasını kucaklamaya dönük söylemi ve dışişleri bürokrasimize verdiği talimatların ne kadar yerinde ve doğru olduğu bir kez daha göstermektedir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin son 9 yılda kurduğu küresel vizyon sonucu kazandığı özgüven ve yakaladığı kalkınma ivmesi içeride olduğu gibi dışarıda da bırakılan boşlukların doldurulmasına sağlamaktadır. Türkiye, küresel bir güç olmanın öncelikle insan kaynağını değerlendirmek ve ona önem göstermek olduğunun bilincinde olarak önemli adımlar atıyor. Yıllarca, küresel anlamda Ermeni, Rum ve Yahudi lobilerinin gerisinde kalan ve parayla kendi adına lobicilik yaptıran Türkiye, artık potansiyel gücünü keşfediyor. Türkiye, Avrupalı Türkleri kucaklıyor, onların yalnız olmadığını hissettiriyor. Ve bu henüz başlangıç. Avrupalı Türkler, 2023 Lider Ülke Türkiye hedefinin gerçekleşmesi için önemli gücümüz olacaktır. Avrupa’daki ve dünyanın dört bir tarafındaki kardeşlerimize selam ederim. Bilsinler ki artık yalnız değiller.