Ve Beykoz Çayır Festivali, festivalle birlikte çeşitli etkinlikler beraberinde başlar.
Etkinliklerden biride birçok kişinin merakla takip ettiği yemek yarışmasıdır.
Yemek yarışmasında diğer tüm yarışmalarda olduğu gibi belli kuralları vardı. Birincisi yarışmaya katılan her yöresel dernek üç yemekle yarışacak.
Bu üç kategori; ana yemek, hamur işi ve tatlı…
Söylemeye gerek görmediğim bir detay daha var; yemekler evlerde ve yöreye has yapılacak.
Yarışma akşamına yetiştirmek üzere araştırmaya başlıyoruz.
Ayşe Abla, Fatma Yenge…
Ve kendi yöremizi en iyi şekilde temsil etmek üzere yemeklerimizi hazırlıyoruz ve yarışmada yerimizi alıyoruz.
Yöresel yemek demiştik değil mi? Yöresel olmasa işin kolayı var.
Ümraniye’den kuyu kebabını Paşabahçe’den kır pidesini ya da al Kayalar Pastanesi’nden hazır bol cevizli baklavayı…
Öyle ya, ne gerek var Ayşe Abla, Fatma Yenge ile…
Eğer öyle olsa bir kere kesin birincisindir.
Hem birinci olmasan çıkar bas bas bağırırsın ve bir şekilde girersin potaya.
Jüri üyelerinden biri olan Sayın Çelikbilek’te bir iftar programında, bu tarz bir diyaloga maruz kalmıştı.
Olur mu hiç sayın jüri üyem?
Hem lokantada hazırlatıp geleceksin,
Tıpkı birinci seçilen sırık kebabı gibi …! Hamsi çorbasını,
Hem de birinci olamayınca başlayacaksın bağırmaya.
Sayın jüri üyesi çok etkisinde kalmış olmalı ki, üzerinden çok zaman geçmesine rağmen, onları birinci ilan etti.
Olmadı sayın jüri üyem olmadı.
Orda yaklaşık 15 -16 yörenin insaninin alın teri var mücadelesi var emeği var…
Ya kuralların ucu acık bırakılsın ya da kurallara tam manası ile uyulsun.
Bırakın yöresel yemek yapacak ev hanımları yarışsın, lokantalar aşçılar değil…!