Umudun insanı olmak..

Kendi adıma hep arzu ettiğim şey olmuştur bu. Eğer insanlara, yaptıklarınız / yapmadıklarınızla umut veren, içlerindeki  hayal kırıklıklarını tamir eden taraftaysanız ne mutlu size. Bahtiyarsınız!

Çünkü umut, aydınlığı ve güneşin doğuşuyla…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kendi adıma hep arzu ettiğim şey olmuştur bu. Eğer insanlara, yaptıklarınız / yapmadıklarınızla umut veren, içlerindeki  hayal kırıklıklarını tamir eden taraftaysanız ne mutlu size. Bahtiyarsınız!

Çünkü umut, aydınlığı ve güneşin doğuşuyla gelen hayatı  temsil ederken, umutsuzluk karanlığı ve pes etmişliğin yılgınlığını barındırır sinesinde.  Ve insanları-düzenleri-sistemleri-devletleri- de bu bağlamda iki sınıfa ayırmak yanlış olmaz sanırım.

Bir tarafta umudun (iyi niyetin, saflığın, temizliğin, dürüstlüğün) kazanabileceğine olan inanç, diğer tarafta ise karanlığın safındaki  ‘’işini bilenler!”in hakim olacağına olan inancın savaşı.

Ya umudu yeşerten, dolayısıyla hayata anlam katan, yaşanılası kılan taraftasınızdır, ya da hayal kırıklığı oluşturan tarafta! Ortası yok! Mutlaka herkes varlığıyla bir tarafa kuvvet veriyor çünkü.

Ve kıyamete kadar aydınlık ve karanlık arasında süregelecek ve mutlak bir galibin olmayacağına inandığım kaçınılmaz devinim..

Bize düşense hangi tarafta yer alacağımızı ve hangi tarafa kuvvet vereceğimizi belirlemekten ibaret. Bunun için çok fazla bir şey yapmaya gerek yok fakat bir şey ‘’olmaya” gerek var.

Ne olduğumuz sorusu ise, ne yaptığımızın cevabında gizli.

Neyi dert ettiğimizin, neyi aradığımızın, neyin peşinden gittiğimizin cevabı neyse, ne olduğumuzun da cevabı o!

Neyi arıyorsan, ‘’O”sun sen’.. demiş Mevlana.*

Neyin derdindeyiz?

Hangi tarafa kuvvet verdiğimizin farkında mıyız?

Öyle bir derdimiz var mı?

Olması gerekmiyor mu?

‘’Bir kötünün kırk köye zararı var” denilmiş. Evet var çünkü insanın içindeki güven duygusunu, itimat duygusunu ve vicdanı öldürüyor.

Neye hayat verdiğimize ve neyi öldürdüğümüze dikkat etmeliyiz.

Ve hangi tarafta olduğumuza.

Herkesin bir rüyası olmalı. İnsana yakışan ve farklı kılan unsurlardan biride bu olsa gerek.

Peki rüyalarımızı neler süslüyor ?

Neyin düşüdür gördüğümüz?

Kayda değer hiç mi bir şey yok?

Bilmiyor musun?

Rüyasının ne olduğunu bilmeyenler, hayatlarını neye kurban ettiklerine ve ne için kurban ettiklerine bakarlarsa rüyalarında ne olduğunu görebilirler. Dolayısıyla hangi tarafta olduklarını da.. (Bknz.Hz.İbrahimin rüyası!)

Yazılarımda genellikle gündemin bizi ‘’ittiği” düşünce kalıplarının dışına çıkmayı ve resme biraz daha dışarıdan bakarak kendimizi sorgulamayı tercih ediyorum. Cevapları zor sorular sorduğumun ve sorgulamayı pek de arzu etmediğimiz şeyleri sorguladığımın farkındayım. Zaten cevapları bilmek iddiasında da değilim. Sadece doğru soruların da cevaplar kadar önemli olduğunu biliyorum..

 

Umudun insanı olmak..
Bizi Takip Edin